Aslında bu bölgede “İsrail” diye bir toprak parçası yoktur. İsrail, Siyonistlerin kurmuş olduğu bir işgal devletidir ve 1099-1187 arasında devam eden Haçlı işgalinden farklı değildir. Sonunun da farklı olmayacağını Yüce Kur’an haber vermektedir.
Bunun yanı sıra Filistin sadece özerk yönetimin kontrolüne verilen topraklardan ibaret değil, Siyonistlerin işgalindeki topraklarla birlikte bir bütündür. Ama bugün statü itibariyle Filistin toprakları üç parçaya ayrılmıştır:
Birincisi: BM kararlarında “İsrail” olarak gösterilen ve 1948’de işgal edilmiş bölge. Toplam 20 bin km2’den ibaret olan bu bölge Batı Kudüs’ü de içine alır. Ancak İsrail, Mescidi Aksa’nın bulunduğu Doğu Kudüs’ü de bu bölgeye ilhak etmiştir. İşgal devleti bu bölgenin etrafına çizdiği sınırını “yeşil hat” olarak adlandırır. Filistin halkı arasında da bu bölge “1948’de işgal edilmiş topraklar” kısaca “1948 toprakları” diye zikredilir.
İkincisi: Siyonistlerin 1967’de işgal ettikleri ve “yeşil hat”tın dışında kalan ancak özerk yönetimin kontrolüne vermemiş oldukları bölgelerdir. Bu statüdeki topraklar Gazze’de ve Batı Yaka bölgesinde yer almaktadır.
Üçüncüsü: Özerk yönetime verilmiş topraklardır. Bu topraklar da yine Gazze ve Batı Yaka’da yer alır. İkinci ve üçüncü statüye giren toprakların toplamı 8 bin km2 civarındadır.
Filistin’le ilgili önemli bir nokta da şudur: Bu konu bir dava olarak sıkça gündeme getirilse de Türkiye’deki İslami camiada bile Filistin çok az tanınmaktadır. Bu yüzden Filistin’in net olarak neresi olduğu bile bilinmiyor. Bazıları da Filistin’in sadece Kudüs, Batı Yaka ve Gazze’den ibaret olduğunu işgalci Siyonistlerin de buraları işgal ettiklerini sanıyorlar.
Aşağıdaki bilgileri değerlendirirken Filistin topraklarının yukarıda belirtilen statülerini göz önünde bulundurmamız gerekiyor.
Filistin Hakkında Genel Bilgiler
Filistin’in Önemli Şehirleri:
Kudüs (Nüfusu: 550.000), Yafa, Hayfa, Gazze, Nablus, Eriha, Akka.
Filistin Yüzölçümü:
28.220 km2 (20,000 km2’lik kısmı “yeşil hat” içinde, kalan kısmı bu hattın dışında yer almaktadır. “Yeşil hat” içinde kalan bölge BM kararlarında “İsrail” olarak gösterilen bölgedir.
Filistin Nüfusu:
8 milyon 500 bin (2000 tahmini). Bu nüfusun 6 milyonu “yeşil hat” içindeki bölgede, 1 milyonu Gazze’de, 1 milyon 500 bini Batı Yaka bölgesinde yaşamaktadır. “Yeşil hat” içindeki nüfusun yaklaşık 1 milyonu Filistinli kalanı Yahudi’dir. “Yeşil hat” içinde yaşayan Filistinlilere “İsrail vatandaşı” sıfatı ve “İsrail” kimliği verilmektedir.
Gazze’deki Yahudi yerleşim birimlerinde 5-6 bin kadar Yahudi yaşamaktadır. Kalan nüfusun tamamı Müslüman’dır. Batı Yaka’daki Yahudi yerleşim merkezlerinde 150 bin civarında Yahudi yaşamaktadır. Kalanı Filistinlidir. Filistinlilerin %5’i Hristiyan, %95’i Müslüman’dır. Nüfusun %87’si şehirlerde yaşamaktadır.
Filistin’de km2 Başına Düşen İnsan Sayısı:
Genel ortalama: 300.
Ancak nüfus yoğunluğu konusunda bölgeler arasında büyük bir dengesizlik mevcuttur. Gazze’nin alanı 400 km2 kadar olduğundan bu bölgede km2 başına düşen insan sayısı 2500’ü bulmaktadır.
Bu bölgedeki nüfus yoğunluğunun bu kadar fazla olmasının sebebi 1948’de işgal edilmiş topraklardaki Filistinlilerin birçoğunun bu bölgeye göç etmeye zorlanmış olmasıdır. Bu yüzden Gazze’deki nüfusun üçte ikisi mülteci kamplarında yaşamaktadır.
Batı Yaka bölgesinde nüfus yoğunluğu 200 civarındadır. “Yeşil hat” içinde kalan bölgenin yaklaşık 12 bin km2’lik bölümünü Nakab ve Eylat çölleri oluşturur ve bu bölgelerde nüfus yoğunluğu oldukça düşüktür. Bu yüzden bu topraklardaki 6 milyon nüfusun büyük çoğunluğu 8 bin km2’lik alana yayılmıştır. Dolayısıyla bu bölgede de ortalama nüfus yoğunluğu 700 civarındadır.
Filistin Nüfus Artış Hızı:
Genel ortalama: %3.7
Yahudiler arasındaki doğal nüfus artış hızı %2’nin altındadır. Yahudilerin nüfuslarının artmasının sebebi dünyanın değişik ülkelerindeki Yahudi azınlıkların işgal altındaki Filistin topraklarına nakledilmesidir. Filistinlilerde ise doğal nüfus artış hızı Gazze’de %4,3, Batı Yaka’da % 3,5 civarındadır.
Filistin’de Etnik Yapı:
1948’de işgal edilmiş olan topraklarda yaşayanların %82’si Yahudi, %18’i Filistinlidir. 1967’de işgal edilmiş olan Batı Yaka’da ise nüfusun %90’ini Filistinliler, %10’unu Yahudiler oluşturur. (Doğu Kudüs’teki nüfus bu oranlamanın dışındadır.)
Filistinlilerin tamamına yakını Arap’tır, az sayıda Çerkez vardır. Dünyanın değişik yörelerinden getirtilen Yahudiler sürekli yenileri inşa edilen Yahudi yerleşim merkezlerine yerleştirildiğinden, Filistinliler de göçe zorlandığından etnik yoğunluk devamlı Yahudilerin lehine değişmektedir. Örneğin 1993’te “yeşil hat” içinde kalan bölgede Filistinlilerin oranı %21’di. Bugün bu oran yaklaşık %18’e düştü.
Filistin’de Konuşulan Diller:
Yahudiler İbranice, Filistinliler Arapça konuşur.
Filistin’de Dini Dağılım:
“Yeşil hat” içindeki topraklarda yaşayanların %82’si Yahudi, %5’i Hristiyan, %11’i Müslümandır. 1967’de işgal edilmiş olan Doğu Kudüs ve Batı Yaka bölgelerinde ise nüfusun %76’si Müslüman, % 17.5’i Yahudi, yaklaşık % 5.5’i Hristiyan, kalanı da diğer dinlere mensuptur. Müslümanların geneli Sünni ve Şafiidir. Gazze’de 5-6 bin civarında Yahudi bulunmaktadır, kalan nüfus Müslümandır.
Filistin Coğrafi Durumu:
Ortadoğu bölgesinde bulunan Filistin toprakları güneyden Lübnan, güneydoğudan Suriye, doğudan Ürdün, kuzeyden Kızıldeniz’in Akabe Körfezi, kuzeybatıdan Mısır, Batıdan Akdeniz ile çevrilidir. En önemli akarsuları Şeria Nehri olarak da adlandırılan Ürdün Nehri’yle Yermuk Nehri’dir.
İsrail işgali altındaki Filistin topraklarıyla Ürdün toprakları arasında sinir oluşturan Ürdün irmiğinin doğusu Doğu Yaka, batısı Batı Yaka olarak adlandırılır. Her iki yaka da tarıma elverişli düzlüklerden oluşmaktadır. Ürdün Irmağı batısı işgal altında, doğusu Ürdün’ün elinde olan Lut gölüne akar. Ölü Deniz olarak da adlandırılan Lut gölü tuz ve fosfat bakımından zengindir.
Filistin Yönetim Şekli:
Bugünkü Filistin topraklarının üzerindeki yönetim bir Siyonist işgal yönetimidir. Gazze ve Batı Yaka’nın bir bölümünde kurdurulan özerk yönetim ise işgal yönetimine bağlı bir yerel yönetim niteliğindedir.
Özerk yönetim Gazze’nin Yahudi yerleşim merkezlerinin dışında kalan kısmının tamamında, Batı Yaka’nın ise sekiz vilayet merkeziyle kırsal bölgesinin bir kısmında söz sahibidir. Ancak vilayet merkezlerinden el-Halil’in %20’lik kısmı işgal yönetiminin kontrolüne bırakılmıştır. En son anlaşmalarla birlikte verilen de dahil olmak üzere Batı Yaka bölgesinde özerk yönetimin kontrolüne verilen topraklar bu bölgenin %41’ine tekabül etmektedir.
Ancak bu topraklar bir bütünlük arz etmez. Birbirinden ayrılmış gettolar seklindedir. Dolayısıyla Filistinliler özerk yönetimin kontrolündeki bir bölgeden diğer bölgeye geçerken dört ayrı kontrol noktasından geçmek zorunda kalıyorlar. Bunlardan ikisi özerk yönetimin ikisi de işgalci Siyonistlerin kontrol noktalarıdır.
Özerk yönetim dış işlerinde tamamen işgal yönetimine bağlıdır. Emniyet güçlerini sadece Filistinlilere karşı kullanma hakkına sahiptir. Örneğin kendi kontrolündeki bölgelere Yahudi yerleşimciler girseler bile onlara karşı güvenlik güçlerini kullanma yetkisi yoktur. Bu bölgede oturan Yahudi yerleşimcilere karşı özerk yönetime bağlı emniyet güçlerinin kullanılmaması imzalanan anlaşmalarda şarta bağlanmıştır. Özerk yönetim aynı zamanda despotik bir baskı rejimi sıfatı almıştır. Filistinlilere baskı ve zulümde işgalci Siyonistlerden geri kalmamaktadır.
Filistin Tarihi:
Filistin birçok peygamberin yaşamış olduğu bir beldedir. Kur’an-ı Kerim’de de bu toprakların kutsal kılındığı ifade edilmektedir. Filistin topraklarının peygamberler diyarı olması bu toprakların vahye dayanan bütün dinlerde kutsal sayılmasını ve kendisine özel bir değer verilmesini sağlamıştır.
İslam da bu topraklara ayrı bir değer vermiştir. Kudüs’teki Mescidi Aksa da Müslümanların ilk kıbleleri olmuştu. Dolayısıyla Kudüs ve Mescidi Aksa Müslümanlar için bu açıdan da ayrı bir değer taşır.
Kudüs’ün ve Filistin topraklarının İslam açısından taşıdığı değer ve kutsiyet dolayısıyla Medine’de kurulan İslam devletinin kuzeye doğru sınırlarının genişlemesiyle birlikte Müslümanlar Filistin topraklarına yöneldiler.
Hz. Ebu Bekir (r.a.) Filistin üzerine M. 633’te iki küçük birlik gönderdi. Bu birlikler önemli basariler gösterdiler. Daha sonra 634’te İslam ordusunun Remle yakınlarında Bizans ordusuna karşı kazandığı zaferle Kudüs dışındaki bütün Filistin toprakları fethedildi.
Kudüs’ün fethi ise 638’de ikinci halife Hz. Ömer (r.a.) döneminde gerçekleşti. Bu fetihten sonra Kudüs ve çevresi 1099’a kadar sürekli Müslümanların hâkimiyetinde kaldı. 1099’da haçlı ordularının kırk gün süren şiddetli kuşatmaları sonunda bu kutsal belde Hristiyanların eline geçti. Haçlılar Kudüs’ü işgal ettikten sonra bir hafta süreyle şehirde katliam gerçekleştirdiler. Bu katliamda Müslümanlardan yetmiş bin kişi öldürüldü.
Haçlı işgali 88 yıl sürdü. Bu işgale 1187 yılında Selahaddin-i Eyyubi son verdi. Haçlıların Kudüs üzerindeki ikinci hâkimiyetleri, bir ara Mısır hükümdarlığı yapan İsa el-Kâmil’in 1243’te Kudüs’ü, kendisine ve kardeşine yardımcı olan Bizans imparatoruna hediye etmesiyle gerçekleşti. Ancak bu hediye olayının üzerinden birkaç ay geçmeden Müslümanlar, Necmeddin el-Eyyubi’nin komutasında Kudüs’ü geri almayı basardılar.
Yavuz Sultan Selim’in 1516’da gerçekleştirdiği Mısır seferi sonrasında Kudüs ve Filistin, Osmanlı devletine bağlandı. 1918 İngiliz işgaline kadar da Osmanlı yönetiminde kaldı. İngilizlerin 1918’de Filistin topraklarını işgal etmeleri zamanın Mekke şerifi ve bugünkü Ürdün krallığının kurucusu Şerif Hüseyin’in yardımıyla oldu.
İngiliz dışişleri bakanı Artur Balfour tarafından 1917’de Filistin toprakları üzerinde bir Yahudi devleti kurdurulacağı yolunda bir deklarasyon yayınlandı. Çok geçmeden İngilizler Filistin topraklarını işgal ettiler. İngiliz işgali 24 Temmuz 1922 tarihinde bugünkü Birleşmiş Milletler konumunda olan Milletler Cemiyeti tarafından onaylandı ve Filistin toprakları resmen İngilizlerin vesayetine verildi.
İngiliz işgalinden sonra Yahudilerin Filistin topraklarına göçü de hızlandı. İşgal yönetimi Yahudilerin bu topraklara yerleşebilmeleri için her türlü imkânı hazırlıyordu. Bunun yani sıra işgalle birlikte katliamlar, sürgünler ve haksızlıklar da başladı.
İngiliz işgalciler bir yandan Müslümanları öldürerek mülklerini ellerinden alırken diğer yandan Yahudilerin bu topraklardan mülk edinmelerini ve yerleşmelerini kolaylaştırıyorlardı. Filistinli Müslümanlar işgal yönetimine ve Yahudi göçüne karşı mücadele ettiler. Bu doğrultuda zaman zaman ayaklanmalar gerçekleştirildi.
Filistinliler mücadelelerini organize için hareketler de kurdular. Yahudi göçüne karşı gerçekleştirilen en geniş çaplı hareket 15 Nisan 1936’da Kudüs müftüsü Emin el-Huseyni’nin öncülüğünde başlatılan genel grevdir. Altı ay süren grevden sonra Yahudi göçünü durdurma sözü veren İngilizler daha sonra sözlerinden döndüler. Grevde öncülük edenleri de ya öldürdü ya sürgün etti ya da hapse attılar.
İngiliz işgalinin ilk dönemlerinde Yahudilere sağlanan bütün kolaylıklara ve uluslararası Siyonist teşkilatlarının bütün teşviklerine rağmen yine de Yahudi göçü istenen düzeyde olmadı. Öyle ki 1918’le 1933 arasında Filistin topraklarına göç eden Yahudi göçmen sayısı 100 bini geçmemiştir.
Bunun üzerine Avrupa’da bir Nazi fırtınası estirildi. Bu fırtınayla birlikte Holokost (sözde Yahudi soykırımı) hikayeleri de bütün Avrupa’yı sardı. Bunun üzerine Yahudilerin Filistin’e göçleri de hızlandı ve 1945’e gelindiğinde Filistin topraklarına yerleşen Yahudi sayısı sekiz yüz bini buldu.
Yani Nazi fırtınası ve Holokost masalları Yahudi göçünün hız kazanmasına ve “İsrail” devletinin kurulması için gereken insan unsurunun oluşmasına imkân sağlamıştır. Bundan dolayı Avrupalı birçok tarihçi Nazi fırtınasının arkasında uluslararası Siyonist örgütlerin olduğu görüsünü savunmuştur. Tarihi gerçekler de bu görüşü desteklemektedir.
İngilizler yerlerine Yahudileri bırakarak 1947’de Filistin’den çekilmeye başladılar. Bunun hemen arkasından Yahudiler kendi devletlerini kurabilmek için bir iç çatışma başlattılar.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1947’de Filistin topraklarının Araplarla Yahudiler arasında paylaştırılmasına dair bir karar aldı. 181 sayılı bu karar Filistin topraklarının %55’ini ve verimli kısımlarını Yahudilere, genellikle verimsiz ve çölden ibaret %45’ini de Araplara veriyordu.
Yahudilerin çıkardıkları tedhis olayları ve iç savaş sebebiyle İngilizler 1948’de Filistin topraklarından tamamen çekildiler. Bunun ardından Yahudiler, BM’in kendilerine verdiği toprakların üçte biri oranında daha toprak işgal ederek 14 Mayıs 1948’de İşgalci İsrail devletinin kuruluş deklarasyonunu yayınladılar. İsrail’in kurulusu ve bu kurulusun 181 sayılı BM Genel Kurulu kararına dayandırılmasıyla 960 bin Filistinli Arap evsiz, mülteci durumuna sokuldu.
Filistinlilere yapılan zulüm ve işkencelerin yanı sıra İsrail’in 52 yıllık ömründe altı büyük savaş vardır. Bunların birincisi 1948’de Korsan İsrail’in kurulusuyla birlikte patlak veren savaş, ikincisi 1956’da bu ülkenin Fransa ve İngiltere’nin desteğiyle Mısır’a karşı açtığı savaş, üçüncüsü 1967’de ABD desteğinde Mısır, Suriye ve Ürdün’e karşı gerçekleştirilen savaş, dördüncüsü 1968’de Ürdün’e saldırı, besincisi 1973’te İsrail tarafından başlatılan Arap – İsrail savaşı, alt incisi da 1982 Lübnan işgalidir. Bu ülkenin tek taraflı olarak gerçekleştirdiği, komsularına karşı saldırılar da eklenince İsrail’in savaşsız bir gününün geçmediği söylenebilir.
Filistin halkı da sürekli bir bağımsızlık mücadelesi verdi. Zaman zaman çeşitli kanlı çatışmalar oldu. Ancak en geniş çaplı mücadele 8 Aralık 1987’de Filistin İslami Direniş Hareketi (HAMAS)’ın öncülüğünde başlatılan intifadadır.
İntifada, 7 Aralık 1987’de Filistinli isçileri taşıyan arabaya bir Yahudi’nin kamyonetiyle çarparak dört Filistinlinin ölümüne dokuz Filistinlinin de yaralanmasına sebep olması üzerine başladı. Siyonist İsrail’in İntifadayı durdurmak için başvurduğu uygulamaların hiçbiri sonuç vermedi. Bunun üzerine gerçekte Filistin halkını temsil etmeyen bazı kişileri karşısına alarak onlarla sözde barış görüşmeleri yapmaya başladı.
Filistin meselesinin “barış(!)” yoluyla bir çözüme kavuşturulması için görüşmelere 1991 Ekim’inde İspanya’nın başkenti Madrid’de başlandı. 1992’de de devam edildi. Ancak bütün yıl boyunca aralıklı olarak değişik yerlerde gerçekleştirilen barış görüşmelerinden herhangi bir sonuç alınamadı.
Filistin İslami Direniş Hareketi, bu görüşmelere ve Siyonistlerle pazarlığa oturmaya başından itibaren karşı çıktı. Sonuçta 13 Eylül 1993 tarihinde Gazze-Eriha Anlaşması olarak da bilinen Oslo İlkeler Anlaşması imzalandı. 4 Mayıs 1994’te de Gazze bölgesinde ve Batı Yaka’nın Eriha kentinde bir özerk yönetim oluşturulmasını öngören Kahire Anlaşması imzalandı.
Anlaşmaya göre Filistin topraklarının %5’inden daha az bir kısmında Siyonist İsrail yönetimi kontrolünde, yerel hizmetleri yürütme ve iç güvenliği sağlama dışında hiçbir yetkiye sahip olmayan bir özerk yönetim kurulacak buna karşılık Siyonistlerin kalan Filistin toprakları üzerindeki hâkimiyeti resmen taninmiş olacaktı.
Bunun arkasından Batı Yaka’da özerk yönetimin kontrolüne verilecek şehir merkezinin yediye çıkarılmasına dair Taba Anlaşması imzalandı. Ancak bu anlaşmada Batı Yaka’nın el-Halil şehri müstesna tutuldu. Sonra el-Halil’in sadece yüzde sekseninin özerk yönetime verilmesini, %20’sinin ise işgal yönetiminin kontrolünde bırakılmasını öngören el-Halil Anlaşması imzalandı. Ünlü Hz. İbrahim Camisi ise işgalcilerin kontrolüne bırakılan bölgede yer almaktadır.
Arkasından Batı Yaka’daki kırsal bölgenin bir kısmının özerk yönetime devredilmesine dair Wye Plantation Anlaşması imzalandı. Kudüs, mülteciler, su kaynaklarının kullanılması, Batı Yaka’daki Yahudi yerleşim merkezlerinin durumu vs. gibi bazı temel konular ise “nihai anlaşma merhalesi”ne bırakılmıştır.
Normalde bu merhalenin başlamış olması gerekiyordu. Ancak zaten bir aldatmaca olan sözde barış sürecinin sözde nihai hali İsrail’in pürüz çıkarması sebebiyle henüz başlatılamadı. Ayrıca yukarıda sayılan anlaşmalarda görünüşte özerk yönetime bir şeyler veriliyormuş gibi görünse de hepsinde Filistin halkının geleceğine ipotek koyan, haklarının gasp edilmesini meşrulaştırmayı amaçlayan ihanet yönlü içerikler yer almaktadır.
Filistin Direniş Hareketleri:
Filistin’deki İslami oluşumların başında kısa adı HAMAS olan Filistin İslami Direniş Hareketi gelmektedir. Bu hareket Müslüman Kardeşler’in bir kolu sayılsa da HAMAS son bildirileri ile kendine has prensipleri olan Filistin Direniş Hareketi olduğunu belirtmiştir. Hareketin çekirdeğini 1948’de Müslüman Kardeşlerin kamplarında eğitilen Filistinli gençler oluşturmuşlardır.
Ancak adını en çok 1987’de başlayan intifadadan sonra duyurmaya başladı. İntifadanın başından beri öncülüğünü etmiştir. Hareketin en güçlü olduğu bölge Gazze’dir. Ancak Filistin’in diğer bölgelerinde de öteki gruplardan daha güçlüdür. Özellikle üniversite öğrencileri arasında etkilidir.
Hareketin İzzettin El-Kassam Birlikleri adını taşıyan bir askeri kolu vardır. HAMAS, kurduğu özel okullar, yârdim kuruluşları, sağlık klinikleri, zekât komiteleri vasıtasıyla da Filistin halkına hizmet etmektedir. Bu hizmetleriyle Filistin halkının geniş çaplı desteğini kazanmıştır.
“Yeşil hat” içindeki bölgelerde faaliyet yürüten İslami oluşum ise “İslami Hareket”tir. Bu oluşum da Müslüman Kardeşler cemaatinin çizgisinde ve HAMAS’la aynı paraleldedir. Farklı isimlerle çalışılmasının sebebi “yeşil hat” içinde kalan topraklarla diğer bölgeler arasındaki statü farkıdır.
Bu oluşum daha çok siyasi ve sosyal faaliyetlere ağırlık vermektedir. Oluşumun lideri Şeyh Raid Salah da “yeşil hat” içinde kalan Ummu’l-Fahm şehrinin belediye başkanıdır. İslami Hareket yerel seçimlere giriyor ancak İsrail’in parlamentosu niteliğindeki Knesset’e girmeye ve İsrail parlamento seçimlerinde oy kullanmaya karşı çıkıyor.
HAMAS’tan sonra İslami Cihad Hareketi gelir. Bu hareket kuruluşunu 1986’da gerçekleştirdi ve bazı İslami grupları bünyesinde topladı. HAMAS kadar yaygın olmasa da Filistin halkı arasında gerekli sevgiyi gören hareketin silahı kanadı ise Kudüs Tugayları (Seriyyeleri) olarak adlandırılmaktadır. Hareket Siyonist Rejime karşı yaptığı direniş eylemleri ile Direniş sahasındaki önemli yerini ortaya koymuştur. İslami Cihad Hareketi’nin kurucusu Malta’da şehit edilen Dr. Fethi Şikaki’dir. Su anki lideri Dr. Ramazan Abdullah Şallah’tır.
Hamas ve İslami Cihad dışında Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) ve bu hareketin silahlı kanadı Ebu Ali Mustafa Tugayları, Filistin Halk Direniş Komiteleri ve bu hareketin silahlı kanadı Nasır Selahaddin Tugayları, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (FDHKC) ve bu hareketin silahlı kanadı Ulusal Direniş Tugayları, Sabirin Hareketi ve El-Fetih’in silahlı kanadı olan El-Aksa Şehitler Tugayı gibi bir çok direniş grubu Siyonist Rejime karşı mücadele etmektedir.
El-Fetih’in siyasi kolu her ne kadar Siyonist İsrail ile müzakere yolunu benimseyip sözde barış oyunlarıyla uğraşsa da yukarıda sayılan ve sayılmayan Filistin Direniş hareketleri Korsan İsrail’e karşı tek yolun Direniş olduğu konusunda hemfikir olup Siyonist Rejim ile yapılan savaşlarda da eşgüdümlü hareket etmektedir.
Filistin Ekonomisi:
Yahudilerde kişi başına düşen ulusal gelir 11.330 dolardır. Bu miktar Batı Yaka bölgesindeki Filistinlilerde 1200 dolar, Gazze’deki Filistinlilerde ise 550 dolar civarındadır.
“Yeşil hat” içinde kalan topraklarda yaşayanların %21’i sanayi sektöründe, %3,3’ü tarım alanında, Batı Yaka’da yaşayanlarınsa %13’ü sanayi sektöründe, %20’si tarım alanında çalışmaktadır.
“Yeşil hat” içinde kalan toprakların %28’i, Batı Yaka topraklarının %32’si tarıma elverişlidir. Yahudilerde ortalama 5 kişiye, Batı Yaka bölgesindeki Filistinlilerde 16 kişiye, Gazze bölgesinde de 30 kişiye bir motorlu ulaşım aracı düşmektedir.
Gazze bölgesinin ekonomik durumu hakkında ayrıca şunlar belirtilebilir: Bölge ekonomisi daha çok tarım, sanayi ve balıkçılığa dayanır. Yetiştirilen tarım ürünlerinin başında çeşitli sebze ve meyveler gelir. Tarım ürünlerinden elde edilen gelirin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı %22’dir ve çalışan nüfusun %19.5’i bu alanda iş görmektedir.
Önceleri daha çok balık avlanıyor ve nüfusun %11’i geçimini balıkçılıkla sağlıyordu. Ancak sözde özerk yönetimle işgal devleti arasında imzalanan anlaşmalarla “özerk yönetim”in sınırlarının deniz kıyısında bittiği kabul edilerek Gazzelilerin Akdeniz’de balık avlamalarına yasak kondu. Bu ise on binlerce insanın issiz şekilde ortada kalmasına sebep oldu.
Yine söz konusu anlaşmalardan önce çok sayıda Gazzeli “yeşil hat” içine girerek çalışma imkânı bulabiliyordu. Ama bu anlaşmalardan sonra girişler zorlaştırıldığından on binlerce insan da bu yüzden işsiz kaldı. Dolayısıyla Gazze bölgesinde bugün işsizlik oranı %60’a fakirlik oranı ise %97’ye çıkmıştır.
Bu durum söz konusu anlaşmaların gerçek yüzünü gösteren hakikatlerden sadece iki kısa not. Anlaşmaların gerçek yüzü incelendiğinde ne büyük ihanetler içerdiği çok daha belirgin bir şekilde anlaşılacaktır.
Sağlık: “Yeşil hat” içindeki topraklarda ortalama 350 kişiye, Batı Yaka’da 1500 kişiye, Gazze’de ise 2000 kişiye bir doktor düşmektedir.