Geçtiğimiz yıllarda Suudi Arabistan adına Siyonist işgalci rejim ile kapalı kapılar ardında ilişkileri sürdüren bazı “önemli isimleri” açıklayan Müçtehid, bu isimlerin başında tartışmasız biçimde Suudi Arabistan’ın dışişleri bakanı Adil el-Cübeyr’in geldiğini vurguladı.
Adil el-Cübeyr’in Suudi Arabistan’ın eski Washington büyükelçisi olduğunu hatırlatan Müçtehid, Cübeyr ile Amerika’daki Siyonist lobiler arasında çok güçlü bir ilişki bulunduğuna dikkat çekti.
Müçtehid, Adil el-Cübeyr’in özellikle Amerika’daki en güçlü Siyonist lobi olan AIPAC’ta görev yapan Siyonist aktörlerle özel bir ilişkisi olduğunu aktardı.
Adil el-Cübeyr’in Siyonist İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki ilk resmi sayılabilecek diplomatik kanalı kuran kişi olduğunu belirten Müçtehid, Adil el-Cübeyr’in Bender bin Sultan’ın yanında yetiştiğini ve özel bir eğitim aldığını vurguladı.
Adil el-Cübeyr’in çok genç yaşta Washington’daki Suudi Arabistan büyükelçiliğine Bender’in kongre asistanı olarak atandığını belirten Müçtehid, Cübeyr’in büyükelçilikteki ilk görevinin “Ünlü Siyonist lobi olan AIPAC üyelerine ulaşıp, Suudi Arabistan’ın Amerikan kongresinde güçlü bir destek elde etmesini sağlamak” olduğunu yazdı.
Adil el-Cübeyr’in Bender bin Sultan tarafından özel olarak seçildiğini ifade eden Müçtehid, kraliyet ailesine mensup olmadığı bilinen Cübeyr’in Müslüman da olmadığını iddia edercesine, “Cübeyr’in Siyonistlerle birlikte çalışmasına engel olacak dini ya da milli bir aidiyeti yoktu. AIPAC ile ahenk içinde çalışacak en doğru kişi olarak görüldü ve Bender’in Amerikan Kongre’sinde desteklenmesini kolaylaştırdı” ifadelerini kullandı.
Müçtehid, Adil el-Cübeyr’in AIPAC ile uyum içerisinde bir dizi faaliyete imza attıktan sonra İsrailli yetkililer ile özel ilişkiler geliştirdiğini ve bölgesel meselelerde İsrail’in güvenini kazandığını kaydetti.
Filistin meselesi ile ilgili Madrid Konferansı ve Oslo görüşmeleri sürecinde Suudi Arabistan’ın politikalarını belirleyen kişinin Adil el-Cübeyr olduğunu belirten Müçtehid, bu süreçlerin işleyişinin tamamen Cübeyr’e ait olduğunu iddia etti.
Müçtehid, Suudi Arabistan’ın Lübnan, Irak, Suriye ve İran dosyalarının da zamanında Bender bin Sultan ile beraber Adil el-Cübeyr’e emanet edildiğini; şimdilerde ise bu işlere tamamen Cübeyr’in baktığını söyledi.
Adil el-Cübeyr’in Washington büyükelçiliğine atanmasıyla ilgili olarak ise Müçtehid, Suudi Arabistan’ın bir önceki Kralı Abdullah’ın göreve gelir gelmez İsrail’in büyüklüğüne ve yüceliğine hizmet etmek gerektiğine inanandığını bu yüzden Siyonistlerle doğrudan ilişkisi olan Adil el-Cübeyr’i büyükelçi olarak görmek istediğini ileri sürdü.
Müçtehid, Kral Abdullah’ın belli bir süre Cübeyr’i bu göreve ikna etmek için uğraştığını da yazdı. Müçtehid, Adil el-Cübeyr’in büyükelçilik görevine Kral ABdullah’tan sonraki Kral olan Selman bin Abdulaziz döneminde de bir süre devam ettiğini hatta yeni dönemde dışişleri bakanlığı görevini kabul ettiğini zira yeni bir hamleyle veliaht prens olan Muhammed bin Selman’ın İsrail ile ilişkilere özel önem verdiğini kaydetti.
Müçtehid, Siyonistlerin gözünde Adil el-Cübeyr’in adeta bir yıldız olduğunu vurgulayarak, “İsrailliler ona Suudi Arabistan’ın Michael Jordan’ı diyor” ifadelerini kullandı.
Adil el-Cübeyr’in ve Muhammed bin Selman’ın yanı sıra Kral Selman bin Abdulaziz’in de Amerika’daki Yahudi lobilerinde faaliyet gösteren Siyonistlerle birebir tanışıklığı ve yakın ilişkisi olduğunu belirten Müçtehid, Kral Selman’ın Riyad emiri olduğu dönemlerde İsrail ile ilişkilerde iki farklı rol üstlendiğini gündeme getirdi.
Kral Selman, bir yandan genel olarak Suudi Arabistan’ın politikalarını İsrail ile müzakere ederken bir yandan da Siyonistlerle şahsi ilişkilerini geliştirerek özel bir diyalog biçimi kurmuştu.
Kral Selman’ın İsrail ile ilişki kurma serüveninin ise başlı başına taht sevdasından kaynaklandığını belirten Müçtehid, Kral Selman’ın kardeşlerini ve kardeşlerinin oğullarını devre dışı bırakarak krallığın yönetimini bütünüyle kendi ailesine devretme arzusu içinde olduğunu vurguladı.
Müçtehid Kral Selman’ın şahsi olarak İsrail ile ilişki içine girerken diğer kardeşlerinin de Amerika ve İsrail ile özel ilişkiler geliştirdiğinin farkında olmadığını ve bu yüzden tahta oturma sırasının ancak alzheimer hastası olduktan kendisine geldiğini ifade etti.