SAFLAR NETLEŞİYOR – İslam Ülkelerinin İsrail İle Normalleşme Heyecanı

Siyonist rejim ile bazı Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin normalleşmeye başlamasından bu yana, bu ilişkileri büyük bir coşku ile dile getiren, abartan ve altını çizen, Siyonist taraf olmuştur.

İsrail rejiminin sözde Holokost törenlerine  Abu Dabi makamlarının katılması veya BAE’de Yahudi kayıplarının anılması ve BAE’nin Filistin işgalinin yıl dönümü törenlerine katılması, Siyonist kaynakların son günlerde yayınladığı önde gelen haberler arasında yer alıyor.

 Aslında Siyonistlerin iki taraf arasındaki ilişkilerle ilgili haberleri hemen abartılı ve büyük puntolarla yansıtması, Siyonist İsrail’in bölgedeki ciddi tecrit süreci yaşadıklarının göstergesidir. Böyle bir ortamda İsrail rejimi bu alanda geniş bir propagandayla eksiklerinin üstünü kapatmak istiyor.

Korona pandemisi ardından, Dünya Kudüs Günü’nün Filistin içinde ve dışında özel bir ihtişamla kutlanması ve Tahran ve Şam’dan Sana ve Beyrut’a kadar direniş ekseninin çeşitli aktörlerinin Filistinlilerle ittifakının vurgulanması ardından Siyonistler yeniden bir savunma pozisyonu alarak kendi kabuğuna çekildi. Bu yüzden Siyonistler oluşan direniş havasını değiştirmek için bir kez daha bazı küçük Arap ülkeleriyle olan ittifaklarıyla övündüler, böylece mevcut artan endişelerin bir kısmını hafifletebileceklerini sandılar.

Öte yandan BAE, Siyonist rejimle ilişkilerin normalleşmesinin, rejimin ABD’deki lobicilik etkisinin veya teknolojilerinin kullanılması gibi faydalar sağlayacağını hayal edebilir. Bu ayrıcalıklardan bazıları inkar edilemese de, gerçek şu ki dünyadaki birçok ülke, Siyonist rejime ve onun mafyasına yakın olmanın öngörülen maliyetlerini karşılamadan kalkınma ve büyüme imkanlarını elde etmişlerdir.

Ancak Emirlik makamları, Arap ülkelerine yakınlığı ve onlarla ilişkilerin normalleşmesi nedeniyle Siyonist rejimin amaçladığı hedef ve talepleri isteyerek veya istemeyerek görmezden gelmesi dikkat çekici bir konudur.  Bu rejim, diğer stratejik hususların yanı sıra, Arap ülkeleriyle ilişkilerin normalleştirilmesini Filistin krizinin çözülmesi şartına bağlayan “Emir Abdullah Barış Planı” olarak bilinen Arap liderlerin onayladığı planı es geçmeye çalışıyor ve sonuçta Filistin halkının haklarını daha rahat bir şekilde ihlal etmeye devam etmek istiyor.

Dikkat çeken ikinci mesele, ırkçı rejimin etki ve hakimiyet alanını Akdeniz’den Fars Körfezi’ne kadar genişletiyor  olması ve Nil’den Fırat’a kadar egemenlik politikasını farklı bir şekilde uygulamaya çalışmasıdır.

Üçüncü mesele, İsrail’in bu ülkeleri silah ihraç edeceği yerler haline getirerek istikrarsızlık ve güvensizlik yaratmasıdır. Mevcut istatistikler, Siyonist rejim ile Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin normalleşmesinden sonra bu ülkelerin bu rejimden silah alma eğilimlerinin arttığını gösteriyor. İsrail rejiminin geçen yılki 11 milyar dolarlık silah satışlarının büyük bir kısmının bu ülkelere yönelik olduğu söyleniyor.

Tecrübenin de gösterdiği gibi Siyonistlerin ayaklarını bastığı her yer, bir süre sonra onların  güvenli sığınağı haline gelir.  İsrail rejimi kendisi için bu kadar çok şey yapmış olan Batılı ülkelere bile merhamet göstermiyor ve ABD’nin Afganistan ve Irak’taki savaşlara müdahil olmasında kilit rol oynadığına dair birçok işaret var.

10 trilyon dolardan fazlaya mal olan savaşlar Siyonistlerin de ciddi müdahaleleriyle başlamıştır. Halbuki bu masrafları ve maliyetleri Amerikalı vergi mükellefleri karşılamıştır. Hatta Siyonist rejimin ve onun Rusya ve Ukrayna’daki nüfuzlu mafyasının iki ülkeyi yıkıcı bir iç savaşa sürüklemede kilit rol oynadığına dair bazı göstergeler bile var.