İSRAİL’in Yüzyılın Anlaşması Taktiği

Siyonist düşman rejiminde gerçekleşen tüm seçimlerde alışılageldiği gibi, Siyonist partiler arasındaki yerleşimcilerin oylarını kazanma rekabeti, kazanmaları durumunda Filistin halkının ulusal haklarından daha fazla ele geçirmeye ve bir kemirgen gibi topraklarını kemirmeye hazır olduklarını gösterme yarışına dayanıyor.

Bu bağlamda son olarak seçim arifesinde gerçekleşen olayda, Siyonist devletin Başbakanı Benyamin Netanyahu, sürpriz olmayan hatta beklenen bir açıklamada bulundu. Netanyahu, eğer seçimleri kazanırsa işgal altındaki Batı Şeria’yı işgalci rejim topraklarına ilhak edeceğini ve Batı Şeria’da “İsrail’in kalbi” isimli küçük ve büyük yerleşim bloklarından oluşan bir yerleşim birimi kurmaktan vazgeçmeyeceğini söyledi.

Netanyahu liderliğindeki Likud Partisinin rakibi olan ve eski Genelkurmay Başkanı Benny Gantz ile Moşe Yalon tarafından yönetilen “Mavi – Beyaz” koalisyonunun, Arapların meşru haklarına karşı düşmanca pozisyonları, Netanyahu’dan daha az şiddetli değildir.

Özellikle Mavi – Beyaz ittifakından Gantz’ın seçim listesi, birkaç aşırı nokta içeriyor. Bunun yanı sıra, Filistinlilere karşı aşırı radikal tutumu ve Filistin devletinin kurulmasına karşı çıkması ile bilinen Moşe Yalon, listesine iki aşırı sağcı isim ekledi.

İsrail için güvenliğin önemini vurgulayan Gantz, Netanyahu’dan hiçbir farkı olmasa da kendini ona alternatif olarak gösteriyor. Gantz, Filistin davası meselesi, işgal altındaki Golan’ın geleceği ve Şeba Çiftlikleri konuları bakımından Likud Partisi ve Netanyahu ile aynı pozisyonu benimsemiş durumda.

Bu bağlamda Gantz İsrail’in güvenliğinin kendisi için öncelik listesinin başında yer aldığını, İsrail’in askeri gücü ile barış anlaşmalarına varma çalışmaları sayesinde bunu başaracağını ve Kudüs, yerleşim bölgelerini ve Ürdün vadisini koruyarak Batı Şeria ve işgal altındaki Golan’da yerleşim bölgelerini güçlendireceğini vurguluyor.

Mavi – Beyaz koalisyonu lideri Gantz’ın konumunun Likud Partisi ve lideri Netanyahu’ya benzemesi dikkat çekiyor. Bundan dolayı şiddetli seçim rekabeti ile karşı karşıya kalan Netanyahu’ya yönlendirilen yolsuzluk suçlamaları bu rekabete eşlik etti.

Aynı şekilde Siyonistlerin caydırıcı gücünün aşınması ve çöküşüne dair sorumluluk yüklenen Netanyahu, popülaritesini arttırma ve seçimi kazanmanın ve dolayısıyla politik geleceğini korumanın yolunda, kendisine yönlendirilen suçlamalar karşısında kendini güçlendirdi. Zira, rakiplerine karşı üstün gelmek, Siyonistlerin Arap topraklarında yayılma arzularını gerçekleştirmek ile mümkün olabilirdi. Bu da ancak ABD Başkanı Trump’ın gelmesi ile mümkün olabilir.

Bu bağlamda Amerika’daki Siyonist lobisi ilk iş olarak Başkan Trump’a Kudüs’ü başkent olarak tanıması konusunda baskı yaptı. İkinci aşamada ise, Suriye’nin işgal altındaki Golan tepelerinde Siyonistlerin egemenliğini tanıması hamlesi geldi.

Trump’ın Golan kararının ardından beklenen Netanyahu’nun açıklamalarına, İsrail basınından sızdırılan haberler eşlik etti. Bu haberlerde, İsrail seçimlerinden sonra Trump’ın ilan edeceği yüzyılın anlaşmasını, Netanyahu’nun onayladığını açıklamaya hazırlandığı ve Netanyahu’nun, Filistin yönetiminin anlaşmayı reddetmesini beklediği bilgileri yer alıyordu.

Bu durum, gerici Arap rejimlerinin Filistin yönetimine yüzyılın anlaşmasını kabul etmesi için baskı uygulamasını hedefleyen bir ADB – İsrail tuzağı gibi görünüyor. Trump, anlaşmanın reddedilmesinden faydalanarak Netanyahu’ya giden yolun kesilmesi bahanesi altında Batı Şeria’nın ilhakını ilan etmeyi planlıyor.

Yukarıda verdiklerimiz, Siyonist rejimin iki devletli bir çözüm lehine pozisyonunu değiştirdiği yönündeki iddiaların sadece birer kuruntudan ibaret olduğunu gösteriyor. Arapların ve Filistinlilerin resmi pozisyonları ne kadar geri adım atarsa, bu durum Siyonistleri Arapların topraklarında genişleme arzularını elde etmek için daha fazla teşvik edecektir.