Dünya Kudüs Günü’nün Anlamı ve Önemi Nedir?

İran İslam Cumhuriyeti’nin büyük kurucusu İmam Humeyni’nin -ks- girişimiyle, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların Siyonist rejimin ırkçı politikalarına karşı nefretlerini ifade edebilmeleri için mübarek Ramazan ayının son Cuması dünya Kudüs Günü olarak ilan edildi.

Ramazan ayının son Cuma gününün İmam Humeyni tarafından dünya Kudüs Günü olarak belirlenmesinden önce, Filistinliler tarafından Toprak Günü veya  Filistin Halkıyla Dayanışma  Günü gibi diğer sembolik günler Birleşmiş Milletler tarafından kayda alındı. Ancak dünya Kudüs Günü, önceki sembolik günlerden çeşitli boyutlarıyla önemli farklılıklara sahiptir ve bu nedenle onun için çeşitli işlevler düşünülebilir.

Toprak Günü, Filistinlilerin dayanışmasını sürdürmek ve onları İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü 1948  işgal topraklarına adım adım ilhakında yavaşça ilerleyen işgal stratejisine direnmeye teşvik etmek amacıyla belirlendi. Bu şekilde Siyonist rejim,  kısıtlı Filistin devletinin kurulması için hiç bir toprak kalmasını istemiyor.

Birleşmiş Milletler, Genel Kurul’un Filistin’in bölünmesine ilişkin 181 sayılı Kararını kabul ederek Filistin’in işgalindeki tarihi rolünü örtbas etmek veya Filistin’in bölünme kararını telafi etmek için , 29 Kasım’ı Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü olarak belirlemiştir. 

Ancak Dünya Kudüs Günü, tamamen farklı amaç ve işlevle adlandırıldı.

Önce Filistin, özellikle Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs ve Mescid-i Aksa, Müslümanların birlik ve beraberliğini güçlendirmede bir araç ve odak noktası olmalıdır. Bu, Filistin’in işgalinin önünü açan Müslümanların çektiği çilelerin çoğunun aralarındaki birlik ve beraberlik eksikliğinden kaynaklandığı anlamına geliyor.

İkinci olarak, önceki sembolik günlerde en fazla sorumluluk Ürdün Nehri Batı Yakasın’daki veya başka ülkelerdeki Filistinlilere, diğer hükümetlere ve uluslararası kuruluşlara düşmekteydi, ancak Dünya Kudüs Günü’nde tüm dünyadaki Müslümanlara hitap edilmektedir ve tabi ki tarihsel rolleri ve sorumlulukları vurgulanmaktadır.

Müslümanlar yaklaşık 2 milyarlık nüfusu ile Filistinlilerin haklarını güvence altına almak için gösteriler düzenlemek veya İsrail ürünlerin satın almayarak boykot etmek gibi ellerindeki araçlarla onları baskı altına alabilirler.

Üçüncüsü ise, Allah’ın ayı mübarek Ramazan ayında düzenlenen Dünya Kudüs Günü bir takım dini ve itikadi etkiye sahip olduğunun kale alınmamasının hemen hemen imkansız olduğu gerçeğini ortaya çıkmaktadır. 

Bütün bu meseleler, Dünya Kudüs Günü’nü özetlenebilecek sembolik bir gün olarak değil, Filistin’in kurtuluşu vaadinde bulunan Müslümanların sorumluluk duygusunu destekleyen ve güçlendiren bir ekolve fikri diyalog ve pratik söylem haline dönüştürmüştür, ki dünyadaki müslümanların üzerine aldıkları sorumluluk duygusunun takviye edilmesini arkasına alarak Filistin topraklarının işgalci Siyonistlerin pençesinden kurtarılması umuduyla ve Filistin topraklarının gerçek sahiplerine geri verilmesiyle hayata geçebilir.   

Bu yüzden Filistinliler yalnız değil, Müslüman birliğinin desteğine sahipler ve dini ve insani yükümlülüklerini ve sorumluluklarını yerine getirmek için ilgili hükümetlerden izin almalarına gerek yok. Buna göre, Dünya Kudüs Günü Müslümanlar arasında ne kadar gerçek yerini bulursa, Filistinlilerin haklarının gerçekleşmesi ve topraklarının geri alınması konusundaki umutları o kadar büyük olur.