1969 yılının 21 Ağustos günü işgal rejimi ve işgal hükümetinin başında bulunan zamanın başbakanı Golda Meir için kolay bir gün olmadı. İşgal hükümetine başbakanlık eden Meir o gün “Arapların her taraftan fevc fevc İsrail’e girecekleri korkusuyla sabaha kadar gözüme uyku girmedi. Ancak ertesi gün, gün ağarı(p kınamadan öteye geçmeyen demeçleri görü)nca, istediğimiz her şeyi yapabileceğimizi öğrendim” demişti.
O günden sonra Siyonistlerin Kudüs ve Kudüs’teki İslam’ın kutsallarına karşı stratejileri adım adım hayata geçti. Bu strateji çok tehlikeli bir alt yapıya sahiptir. Strateji işgal altındaki Kudüs’te mümkün olan en büyük toprak parçasını ele geçirme ve Filistin nüfusunu azaltmayı esas alıyor. Bu tehlikeli ve ciddi proje ve stratejiye karşı Arap ve Müslümanlar ise günlük hayatın ayrıntıları, siyasi ve ekonomik krizlere boğulmuş durumdalar. Filistinliler ise Tih çölünde ve bölünme yaşıyorlar.
Siyonist işgalci toprak gasp etmeyi ve yayılmacı politikalarını hep sürdürdü. Bu konuda uluslararası hukuku hiçe saydığı gibi, tanınması şartıyla kabul etmeyi taahhüt ettiği Birleşmiş Milletler’in 29 Kasım 1947 tarihli (181 nolu Filistin topraklarını ikiye bölme) kararıyla, mültecilerin geri dönüşünü ve kendilerine tazminat ödenmesini ön gören 11 Aralık 1948 tarihli ve 194 nolu kararını da hiç takmadı.
Süreçte işgal rejimi Birleşmiş Milletler tarafından tanınırken, kendisi tam aksi istikamette politikalar geliştirdi. Uyguladığı tehcir politikası ve Yahudileri Filistin topraklarına transfer etme politikası 1948’deki Nekbe’den ve Haziran 1967’deki Nekse’den daha az tehlikeli değildir.
Siyonist rejim Filistinlileri yerinden vatanından etmeyi sürdürmekte, Kudüs’ün yapısını değiştirmektedir. Yahudi nüfusunun %99,1’lere dayandığı Kudüs’ün batı kesiminden bahsetmiyoruz. Biz Doğu Kudüs’ten; birçok uluslararası kararla Arap ve Filistinli olduğu tescillenen bölgeden bahsediyoruz. Ancak Siyonist işgal rejimi batılı müttefiklerinin de desteğiyle Filistin’de tarihi birçok şeyi değiştirmek için çalışıyor ve çalışmaya da devam ediyor. Bunun için yerleşkeler inşa ediyor, işgal belediyesi şehrin coğrafi yapısını değiştirmek için kirli planları hayata geçiriyor.
Bütün bunların yanında sözde Süleyman Heykelini bulmak için Mescidi Aksa’nın altında kazı çalışmaları yürütülüyor. Bu kazılar, muhtemel bir doğal felakette Mescidi Aksa ve Kubbetu’s-Sahra’nın yerle bir olacağının işaretlerini veriyor.
Bundan daha tehlikesi ise araştırmacı Dr. Ahmed Dahlan’ın “Kudüs’te İsrail-Filistin Demografi Savaşı: Jeopolitik Bir Araştırma” adlı çalışmasıyla dikkat çektiği husustur. Dahlan kitabında, Siyonist işgal rejiminin Doğu Kudüs’te nüfus yapısını değiştirmeyi başardığını belirterek, buradaki Yahudi Nüfusu 2010 yılında %40,7’ye ulaşırken, Filistinli nüfusu %59,3’e geriledi. Batı Kudüs’te etnik temizlik politikası sonucunda Yahudi nüfusu %99,1’e ulaştı.
Araştırmada Filistinli kadınların doğum oranına da değinen Dahlan, 2001 yılında Filistinli kadınların doğurganlığı 4,51 iken, 2010 yılında 3,92’ye gerilediğini, buna karşılık Yahudi kadınların 2001 yılındaki doğurganlığının 3,69, 2010 yılında ise 4,17 olduğuna dikkat çekti.
Kudüs’te Siyonist işgal askerlerine yönelik yapılan eylemden sonra çıkan çatışmanın ardından işgal rejimi şehri Yahudileştirme işini tamamlamak için yeni adımlar attı. Mescidi Aksa kapılarına elektronik kapı koyan işgal rejimi, Harem-i Şerif’e kameralar yerleştirdi. Bu uygulama, 1994 yılında El-Halil şehrinde Hz. İbrahim Camiinde cemaate karşı yapılan cinayetin ardından işgal rejiminin camiyi iki bölme uygulamasını akla getirdi.
Bundan daha tehlikelisi, işgal hükümetine bağlı, yasa hazırlamakla ilgilenen bakanlık komisyonunun Doğu Kudüs’ten taviz vermeyi engelleyen “Birleşik Kudüs” yasasını onaylamasıdır. Yasa tasarısı daha sonra onaylanması için Siyonist işgal rejimi parlamentosu Knesset’e sunulacaktır. Şayet bu kanun kabul edilirse o zaman iki devlet çözümü de artık rafa kaldırılmış olacak. Çünkü kanun Siyonist hükümetle başbakanının Doğu Kudüs’ü Filistinlilere bırakmasının önünü kesecektir.
Kudüs’te olup bitenler Filistin’de daha büyük patlamaların habercisidir. Böyle bir patlama olursa bu bölgesel ve uluslararası çevrelerde şok yaratacaktır. Böyle bir patlamanın sebepleri var.
Sebepler çok ama hedef birdir. Hedef Siyonistlerin işgal rejiminin birleşik başkenti olacak Kudüs’ü ele geçirmek, iddia edilen heykeli Mescidi Aksa’nın enkazı üzerinde inşa etmektir. Bütün Filistinlilerin arkalarında duracakları Kudüs halkını patlamaya sürükleyecek birçok sebep var. Onlardan bazıları şunlardır:
1.Dini sebepler
Kudüs üç semavi dinin mensupları tarafından kutsal kabul ediliyor. Siyasi açıdan önemi de buradan kaynaklanıyor. Buradan hareketle işgal rejimi şehri işgal ettiği 1967 yılından beri burayı düzenli bir şekilde Yahudileştirmeye çalışıyor.
Mescidi Aksa ve Kubbetu’s-Sahra altında başladığı kazı çalışmalarını sürdürmektedir. Bu kazılar nedeniyle Mescidi Aksa her an yıkılabilir. Bunun yanında işgal askerleriyle Siyonist yerleşimcilerin Mescidi Aksa ve Kubbetu’s-Sahra’yı kirletme eylemleri başladı.
Öyle ki işgal askerleri çizmeleriyle Kıbli Mescidiyle Salahaddin’in minberine kadar gittiler. Bunları reva gören işgal rejimi Kudüs halkını Mescidi Aksa’da namaz kılmaktan engellemekte, giriş ve çıkışlarda zorluk çıkarmaktadır.
2.Siyasi sebepler
Filistin halkı uluslararası toplumun Kudüs üzerinde oynadığı oyunların ve komploların boyutunun farkındadır. Trump’ın iktidara gelmesi, ardından deşifre edilen Asrın Anlaşması ve bu anlaşma kapsamında Batı Yaka’nın Ürdün ile Gazze’nin ise Mısır ile konfederalizme gitmesi, Kudüs’ün ise işgal rejiminin birleşik başkenti olmasıyla ilgili planları bu halk iyi biliyor.
3.Ekonomik sebepler
Kudüslüler büyük bir teşvikle ve özendirmeyle karşı karşıyadırlar. Buna ancak muttaki, iyi ve kahramanlar direnebilir. Siyonist yerleşkeleri ile ilgilenen dernekler evlerini, arazilerini satmaları için milyon dolarlar teklif etmekte, Avrupa veya Amerika vatandaşlığını da garanti etmektedirler.
Ancak Kudüslüler bütün bunları reddetmektedirler. Hâlâ akidelerine ve topraklarına bağlılıklarını ısrarla sürdürüyorlar. Ancak işgalci onları rahat bırakmıyor. Onların vergileri ağırlaştırmakta, kimliklerini geri almakta, evlerini yıkmaktadır. Bunun neticesinde Kudüs’te ekonomik durum drama dönüşmüştür.
Üzülerek belirtelim ki bu konuda Kudüs’e ve Mescidi Aksa’yı korumaya çalışanlara yönelik Filistinlilerin, Arapların ve Müslümanların kusuru var.
4. Demografik ve coğrafi sebepler
Siyonist işgal rejiminin Kudüs’te odaklandığı en önemli hususlardan biri, burada en fazla alanı ele geçirme ve Filistinlilerin nüfusunu azaltma arzusudur. Bunu, daha fazla yerleşke inşa etmesinde, işgal belediyesinin şehri Yahudileştirmek için uyguladığı planlarda, halkı göç etmeye zorlamasında, Kudüs’ün kendilerinin birleşik başkenti olduğunu ifade etmelerinde açıkça görüyoruz.