İşgalci İsrail Arap ülkeleriyle ilişkilerinden bahsederken ‘normalleştirme’ kelimesini kullanıyor. Bununla aslında bu ilişkinin normal olmadığını kabul ediyor. Yoksa bunun yerine ilişkileri güçlendirme ve ilişkileri geliştirme anlamına gelen kelime ve kavramları kullanırdı.
Siyonist işgal rejiminin kendisinin doğal olmadığını, yabancı bir varlık olduğunu ve geçici olduğunu idrak etmesi, birçok tuzak kurmasına ve oyun oynamasına rağmen aslında Arap ve İslam dünyasındaki yalnızlığını ve izole olmuşluğunu yansıtıyor. Kendini aramızda doğal ve normal göstermek için var gücüyle çalışmaktadır. Araplar çok önceleri “Doğal ve asil olan, sonrada meydana gelene galip gelir” demişlerdir.
Bir şeyi zıddıyla isimlendiremeyiz. Yalan doğruya dönüşmeyeceği gibi, zulüm de adalet olamaz. İşgal altındaki bir toprağın işgalciye ait olduğu ancak değerler yok olursa, kavramlar ters yüz olursa kabul görür.
Siyonistlerle ilişkileri normalleştirme insanların mizacı ve ahlakı için büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Aklı başında olan bir insanın, evini tarumar eden, çocuklarını ve kardeşlerini öldüren, babasını tutuklayan biriyle barışması mümkün değildir. Yine normal bir insanın değişik zulümler gördüğü halde rahat uyuması ve yaşaması mümkün değildir.
Yine kendisi zulme uğrarken ve her şeyi gasp edilirken kendine zulmedenle ve gaspçısıyla dans etmesi de mümkün değildir. Bütün bunlardan daha acı olan ise, bütün bunlara rağmen birinin onu barış ve uyuma uygun görmesidir. Hâlbuki o saldırılarına, azgınlığına ve zulümlerine devam etmektedir.
Yaşadığımız dünyada bu durumu normal görebilecek akıllı ve hür tek bir insan olamaz. Bunu ancak değer ve ölçülerini kaybedenler kabul eder. Halkı zulmün kendisi için faydalı olduğuna inandırmak çok zor.
Bir kardeş mutluluğunun, kardeşinin sefaleti pahasına olabileceğine inanacak kadar enaniyet sahibi olamaz. Kardeşini ölüme, kuşatma ve yıkıma terk edip, elini onun celladına uzatmak mürüvvet değildir.
İlişkileri normalleştirmenin başarılı olup olmayacağından kimse bahsetmiyor. Çünkü iş hala halk tarafından garipseniyor, tuhaf karşılanıyor ve kınanıyor. İlişkileri normalleştirmede ileri gitmek büyük tehlikeler içeriyor. Bunun bütün etkilerini ve boyutlarını ortaya koymak mümkün değildir.
İşgalciyle ilişkileri normalleştirmenin tehlikeleri Filistin davasını aşıp başka meselelere de dokunacaktır. İlişkileri normalleştirmeyi pazarlayan ve onun ahlaki ve imkân dahilinde olduğunu savunanların, yiğitlik, onur ve asalette büyük bir gerilemeyi beklemeleri gerekir. Hâlbuki bu özellikler vatanı korumak ve uzanan elleri kesmek için çok önemlidir.
Asil Arap meziyetleriyle İslami değerlerin ölmesi; mazluma yardım, muhtaç olana destek ve zulmü reddetme açısından zor şartlar yaşayan Müslüman ümmete bir şey kazandırmaz. İlişkileri normalleştirmede toleranslı olmamak ve bunu sürdürmemek gerekir. Zira hedef ümmetin kimliği ve ona mensup her bireyin şahsiyetidir.
Ümmeti Siyonist rejimle ilişkileri normalleştirmeden korumak, sadece Filistin’i değil ümmet coğrafyasının tümünü korumak demektir. Kudüs ve Mescidi Aksa’nın kirletilmesini kabul edip içselleştirenler, bir gün Mekke’nin aşağılanmasına ve hürmetinin çiğnenmesine de razı olacaktır.
Ümmetin düşmana ve kötülüklere karşı bağışıklığı, insanın bağışıklığı gibidir. Ümmet zayıflarsa bu sadece bir organı etkilemez. Aksine bütün vücudu etkiler. Çünkü ümmet bir vücut gibidir.
Geçmişte Arap ve İslam ülkelerinin Filistin davasına verdikleri destek zayıfladığında yakınıyor, onları eleştiriyor ve yapılması gerekeni ifade ediyorduk. Ama bugün bu kadar aşağılanmamak gerektiğini belirtiyor ve işgalciye doğru yapılan koşunun durdurulması çağrısını yapıyoruz. Yaşadığımız ne zor şeylerdir. Kalbimiz ıstıraptan ölüyor.
Zararı hafife almayın ve kötülüğü de görmezlikten gelmeyin.
Hakka yardım etmekten aciz iseniz, bari batıla göz kırpmayın ve onu göstermeyin.
Zor günler yaşıyoruz.
Ambargo var. Birçok ülkeye saldırı ve tecavüz var. Fakat bütün dehşetler ortadan kalkacak, durumlar değişecektir. Hiçbir şey bulunduğu hal üzere kalmayacaktır. Dünyanın hali hep böyle olmuştur.
Önemli olan bizim değerlerimizin değişmemesi ve imanımızın da yok olmamasıdır.
Rıdvan El-Ahres / Filistin