Kudüs bir bakımdan uzun yıllar gaspçı, zalim ve işgalci bir rejimin Ortadoğu bölgesinde izlediği soykırım ve sultacı politikalarının esiri olan mazlum Filistin milleti ile dayanışmayı simgeliyor. Ancak bu, dünya Kudüs gününün evrensel mesajlarından sadece birini oluşturur. Bu günün bir başka boyutu Amerika ve küresel siyonizmin şom kumpaslarının ifşa edilmesidir ki günümüzde çeşitli boyutları Ortadoğu’dan Afrika’ya kadar uzanan geniş bir bölgede yakılan dini ve etnik fitne ateşi ve terörist örgütlerin dini radikalizmi şeklinde ortaya çıkmıştır.
Dünya Kudüs günü bu açıdan bakıldığında, İslam ümmetinin azamet ve ihtişamının tecelli ettiği ve Müslüman milletlerin istikbar karşıtlığını gösterdiği gündür. Bu yüzden dünya Kudüs günü ışığında Müslüman milletlerin mazlum Filistin milletinin gasp edilen haklarının geri alınması ve İsrail’in işgal ettiği toprakların kurtarılmasında ifa ettiği rol, uluslararası toplumun ilgi odağına yerleşmiştir.
Ortadoğu bölgesinin tarihi anlattığına göre, birinci dünya savaşından sonra ve Osmanlı imparatorluğunun çökmesinin ardından siyonistler İngilizlerin mali desteği ve sömürücü rolü sayesinde “vadedilen topraklara dönüş” ya da “topraksız millet için milletsiz toprak” gibi yaftaların propagandasını yaparak yavaş yavaş Filistin topraklarına sızdılar ve adım adım yayılarak Nil’den Fırat’a sloganı ile gayri meşru yapılarını şekillendirdiler.Gerçi siyonist rejim İsrail görecede İslam dünyasının bir bölümünü işgal etmiş gibi gözüküyor, fakat gerçekte bu rejimin elebaşlarının zehirli düşünceleri tüm İslam ülkelerini hedef aldığı anlaşılıyor.
Şimdi neden dünya Kudüs günü bu kadar stratejik önem kazandığı sorusunu irdelerken, en başta küresel istikbarın komploları karşısında İslam ümmetinin İslamî uyanışının ihtişam ve azametine işaret etmek gerekir. Bu bileşen dünya Müslümanlarının gönül birliği ve vahdetinde anahtar konumundadır. Bu yüzden Kudüs’ü desteklemek için düzenlenen etkinliklerin büyük ihtişamla gerçekleşmesi sadece büyük bir tarihi ve İslamî sorumluluğu yerine getirmek değil, bu sorumluluğu yerine getirmek, aynı zamanda İslam ümmetinin uyanışı ve uyanması için zemin hazırlamaktır.Ancak bir başka açıdan bakıldığında da, başta mazlum Filistin milleti olmak üzere dünyada tüm mazlumları koruma meselesi, bir milletin çiğnenen haklarının iade edilme zaruretine inanmak anlamına gelir ve bu inanç bu sorunun hakikatini ve köklerini bilmekle mümkün olur.
İran İslam Cumhuriyeti nizamının kurucusu ve inkılabın büyük mimarı İmam Humeyni (ra) küresel güçlerin zayıf milletlere karşı sömürüye dayalı ilişkilerini irdelerken bu gerçeğe işaret ediyor ve şöyle diyor:
Sömürücüler insanların üzerinde sulta kurdukları siyasi elemanları aracılığı ile insanlara zalimane bir düzen dayattı ve buna göre insanlar da zalim ve mazlum olmak üzere iki gruba ayrıldı.İmam Humeyni’ye göre dünyanın mustazaf milletleri ancak uyanışla ve kesin haklarını tanıyarak müstekbirlere karşı kıyamlarında zafer elde edebilir. İşte böyle bir eğilimle İran İslam inkılabı yolun ta başında izleyeceği yörüngeyi adil olmayan modellerden ayırdı ve ne Batı ve ne Doğu sloganı ile zafere ulaştı ve öz İslam öğretilerine dayanan yepyeni bir model sunmaya başladı.
İran İslam Cumhuriyeti nizamı da İmam Humeyni’nin (ra) bu kurtarıcı düşüncesine dayanarak çeşitli bölgesel ve uluslararası oturumlarda her zaman açık ve net bir şekilde Ortadoğu bölgesinde süregelen Filistin münakaşasının tek çözüm yolu Filistin milleti ve bu toprakların hakiki sakinlerinin oylarına başvurmak olduğunu savunmuştur. Ancak bu hakikate karşı küresel tepkiler maalesef ya yüzeysel ya da geç gelen tepkiler olmuş, ya da bazen hiç bir tepki dahi gelmemiştir. Ancak İran İslam Cumhuriyeti uluslararası camianın tüm bu müsamahakarlığına rağmen geçtiğimiz yıllarda sürekli siyonist rejimin mazlum Filistin milletine karşı zulüm ve cinayetlerini kınadı ve uluslararası arenalarda bu cinayetlerin boyutlarını ifşa ederek mustazafların haklarının çiğnenmesini önlemeye çalıştı. İran İslam Cumhuriyeti bu doğrultuda ve BM bildirgesi çerçevesinde bölgesel ve küresel meselelerin takipçisi olmuş, fakat Batı’nın tepkisi ise her zaman bu hakikatin tam karşı noktası olmuştur.
Gerçekte Batı, milletlerin siyasi buluğ ve İslamî uyanışından duyduğu kaygıdan ötürü çeşitli yöntemlerle İranofobi projesini hayata geçirmeye ve İran’dan bölge ve dünya kamuoyunun gözünde bölge ve dünya güvenliğine yönelik tehdit içeren bir imaj sunmaya çalıştı. Ancak Batı’nın tüm bu kışkırtıcı adımları ve ötelemelerine rağmen İran İslam Cumhuriyeti dünyanın mazlum milletlerine hakiki desteğe vurgu yaparak, başka ülkelerin mazlum Filistin milletine yönelik zulüm başta olmak üzere küresel mezalime karşı sessizliklerini sorguladı ve düşünce ekseninde ve yumuşak güçle küresel istikbarla savaşmaya başladı.
Aslında İran Filistin meselesine bakışında bunu sadece Ortadoğu’ya özel bir münakaşa değil, küresel bazda bir mesele olarak ele aldı ve özellikle dünya Kudüs günü başta olmak üzere her etkinlikte gönderdiği küresel mesajlarında dünyayı güvensiz hale getiren etkenleri bir bir anlatmaya başladı. Bu etkenler, siyonistlerin işgalciliği, tecavüz ve şiddet uygulamalarıdır. Bu çerçevede İran İslam Cumhuriyeti çeşitli bölgesel ve uluslararası oturumlara aktif bir şekilde katılarak ve yine bağlantısızlar hareketinin dönem Başkanı sıfatıyla Filistin sorununu sürekli dünya kamuoyuna açıklamaya çalıştı.
Kuşkusuz bu yıl İslam dünyası, mazlum Gazze halkı siyonist rejimin tehditleri ve saldırılarına maruz kaldığı bir sırada dünya Kudüs gününe giriyor. Son yıllarda mazlum Filistinli kadınların ve çocukların kanı sürekli akıtıldı, zalim siyonistler Gazze’ye büyük bir yıkım dayattı. Siyonist caniler işledikleri cinayetleri ile Filistin’i yok etmek ve İslam’ın imajını tahrip etmek için hiç bir ırkçı cinayetten çekinmediklerini ve hedeflerine ulaşmak için her türlü cinayeti mubah gördüklerini ortaya koydu. Ama maalesef İslam ülkeleri de esas tehdit olan siyonist rejimin üzerinde odaklanmak yerine tüm enerjilerini ve insan gücünü heba etmeye başladı ve başta Arap emirlikler olmak üzere bölgede bazı ülkeler Arabistan gibi petrol gelirlerini İslam’ı ve İslam ümmetini yok etme aracına dönüştürdü.
Gazze şeridi korsan İsrail’in tam kuşatması altındadır ve bölgede yer yer siyonistlerin Filistin milletine dayattıkları yıkımın izleri göze çarpıyor. Siyonistlerin saldırılarında Gazze şeridinde bir çok bina yıkıldı, çok sayıda kadın ve çocuk enkazın altına kalarak şehit düştü. BM raporlarına göre siyonistlerin Gazze’ye düzenledikleri saldırıların en büyük kurban kesimi çocuklardır. Bundan başka Gazze’de tüm altyapıların tahrip edilmesi, su ve elektrik ve diğer temel imkanlara ulaşılamaması, sağlık hizmetlerinin yokluğu, gıda maddeleri ve ilaç kıtlığı, bölgede yaşayan 1.5 milyon Filistinli için yaşamı katlanmaz hale getirdi.
Evet Gazze’nin durumu dehşet verici ve musibet boyutundadır ve Kudüs’ü işgal eden cani rejim İslam dünyasının gafletinden yararlanmak ve gayet tabi bölgede bazı irticai Arap rejimlerin yeşil ışık yakmasıyla beraber mazlum Filistin milletine karşı en korkunç cinayetleri işliyor. Oysa İslam dünyasının kapasitelerinden uluslararası arenalarda etkili olabilme yolunda yararlanmak gerekiyor. Kuşkusuz bu tür bir adım İslam ülkelerinin uluslararası denklemlerdeki yerini İslam dünyasının lehine değiştirebilir ve belki de bu durumda İsrail rejimi hiç bir zaman 1.5 milyon Filistinlinin yaşadığı Gazze şeridi adlı bölgeyi kuşatmayabilirdi. İşte bu yüzden dünya Kudüs günü etkinliklerine katılmak ve mazlum Filistin milletini ve Kudüs’ü desteklemek ister Müslüman ister gayri müslim olsun, dünyanın tüm hür insanlarının görevidir.
Kudüs bir bakımdan uzun yıllar gaspçı, zalim ve işgalci bir rejimin Ortadoğu bölgesinde izlediği soykırım ve sultacı politikalarının esiri olan mazlum Filistin milleti ile dayanışmayı simgeliyor. Ancak bu, dünya Kudüs gününün evrensel mesajlarından sadece birini oluşturur. Bu günün bir başka boyutu Amerika ve küresel siyonizmin şom kumpaslarının ifşa edilmesidir ki günümüzde çeşitli boyutları Ortadoğu’dan Afrika’ya kadar uzanan geniş bir bölgede yakılan dini ve etnik fitne ateşi ve terörist örgütlerin dini radikalizmi şeklinde ortaya çıkmıştır.
Dünya Kudüs günü bu açıdan bakıldığında, İslam ümmetinin azamet ve ihtişamının tecelli ettiği ve Müslüman milletlerin istikbar karşıtlığını gösterdiği gündür. Bu yüzden dünya Kudüs günü ışığında Müslüman milletlerin mazlum Filistin milletinin gasp edilen haklarının geri alınması ve İsrail’in işgal ettiği toprakların kurtarılmasında ifa ettiği rol, uluslararası toplumun ilgi odağına yerleşmiştir.
Ortadoğu bölgesinin tarihi anlattığına göre, birinci dünya savaşından sonra ve Osmanlı imparatorluğunun çökmesinin ardından siyonistler İngilizlerin mali desteği ve sömürücü rolü sayesinde “vadedilen topraklara dönüş” ya da “topraksız millet için milletsiz toprak” gibi yaftaların propagandasını yaparak yavaş yavaş Filistin topraklarına sızdılar ve adım adım yayılarak Nil’den Fırat’a sloganı ile gayri meşru yapılarını şekillendirdiler.Gerçi siyonist rejim İsrail görecede İslam dünyasının bir bölümünü işgal etmiş gibi gözüküyor, fakat gerçekte bu rejimin elebaşlarının zehirli düşünceleri tüm İslam ülkelerini hedef aldığı anlaşılıyor.
Şimdi neden dünya Kudüs günü bu kadar stratejik önem kazandığı sorusunu irdelerken, en başta küresel istikbarın komploları karşısında İslam ümmetinin İslamî uyanışının ihtişam ve azametine işaret etmek gerekir. Bu bileşen dünya Müslümanlarının gönül birliği ve vahdetinde anahtar konumundadır. Bu yüzden Kudüs’ü desteklemek için düzenlenen etkinliklerin büyük ihtişamla gerçekleşmesi sadece büyük bir tarihi ve İslamî sorumluluğu yerine getirmek değil, bu sorumluluğu yerine getirmek, aynı zamanda İslam ümmetinin uyanışı ve uyanması için zemin hazırlamaktır.Ancak bir başka açıdan bakıldığında da, başta mazlum Filistin milleti olmak üzere dünyada tüm mazlumları koruma meselesi, bir milletin çiğnenen haklarının iade edilme zaruretine inanmak anlamına gelir ve bu inanç bu sorunun hakikatini ve köklerini bilmekle mümkün olur.
İran İslam Cumhuriyeti nizamının kurucusu ve inkılabın büyük mimarı İmam Humeyni (ra) küresel güçlerin zayıf milletlere karşı sömürüye dayalı ilişkilerini irdelerken bu gerçeğe işaret ediyor ve şöyle diyor:
Sömürücüler insanların üzerinde sulta kurdukları siyasi elemanları aracılığı ile insanlara zalimane bir düzen dayattı ve buna göre insanlar da zalim ve mazlum olmak üzere iki gruba ayrıldı.İmam Humeyni’ye göre dünyanın mustazaf milletleri ancak uyanışla ve kesin haklarını tanıyarak müstekbirlere karşı kıyamlarında zafer elde edebilir. İşte böyle bir eğilimle İran İslam inkılabı yolun ta başında izleyeceği yörüngeyi adil olmayan modellerden ayırdı ve ne Batı ve ne Doğu sloganı ile zafere ulaştı ve öz İslam öğretilerine dayanan yepyeni bir model sunmaya başladı.
İran İslam Cumhuriyeti nizamı da İmam Humeyni’nin (ra) bu kurtarıcı düşüncesine dayanarak çeşitli bölgesel ve uluslararası oturumlarda her zaman açık ve net bir şekilde Ortadoğu bölgesinde süregelen Filistin münakaşasının tek çözüm yolu Filistin milleti ve bu toprakların hakiki sakinlerinin oylarına başvurmak olduğunu savunmuştur. Ancak bu hakikate karşı küresel tepkiler maalesef ya yüzeysel ya da geç gelen tepkiler olmuş, ya da bazen hiç bir tepki dahi gelmemiştir. Ancak İran İslam Cumhuriyeti uluslararası camianın tüm bu müsamahakarlığına rağmen geçtiğimiz yıllarda sürekli siyonist rejimin mazlum Filistin milletine karşı zulüm ve cinayetlerini kınadı ve uluslararası arenalarda bu cinayetlerin boyutlarını ifşa ederek mustazafların haklarının çiğnenmesini önlemeye çalıştı. İran İslam Cumhuriyeti bu doğrultuda ve BM bildirgesi çerçevesinde bölgesel ve küresel meselelerin takipçisi olmuş, fakat Batı’nın tepkisi ise her zaman bu hakikatin tam karşı noktası olmuştur.
Gerçekte Batı, milletlerin siyasi buluğ ve İslamî uyanışından duyduğu kaygıdan ötürü çeşitli yöntemlerle İranofobi projesini hayata geçirmeye ve İran’dan bölge ve dünya kamuoyunun gözünde bölge ve dünya güvenliğine yönelik tehdit içeren bir imaj sunmaya çalıştı. Ancak Batı’nın tüm bu kışkırtıcı adımları ve ötelemelerine rağmen İran İslam Cumhuriyeti dünyanın mazlum milletlerine hakiki desteğe vurgu yaparak, başka ülkelerin mazlum Filistin milletine yönelik zulüm başta olmak üzere küresel mezalime karşı sessizliklerini sorguladı ve düşünce ekseninde ve yumuşak güçle küresel istikbarla savaşmaya başladı.
Aslında İran Filistin meselesine bakışında bunu sadece Ortadoğu’ya özel bir münakaşa değil, küresel bazda bir mesele olarak ele aldı ve özellikle dünya Kudüs günü başta olmak üzere her etkinlikte gönderdiği küresel mesajlarında dünyayı güvensiz hale getiren etkenleri bir bir anlatmaya başladı. Bu etkenler, siyonistlerin işgalciliği, tecavüz ve şiddet uygulamalarıdır. Bu çerçevede İran İslam Cumhuriyeti çeşitli bölgesel ve uluslararası oturumlara aktif bir şekilde katılarak ve yine bağlantısızlar hareketinin dönem Başkanı sıfatıyla Filistin sorununu sürekli dünya kamuoyuna açıklamaya çalıştı.
Kuşkusuz bu yıl İslam dünyası, mazlum Gazze halkı siyonist rejimin tehditleri ve saldırılarına maruz kaldığı bir sırada dünya Kudüs gününe giriyor. Son yıllarda mazlum Filistinli kadınların ve çocukların kanı sürekli akıtıldı, zalim siyonistler Gazze’ye büyük bir yıkım dayattı. Siyonist caniler işledikleri cinayetleri ile Filistin’i yok etmek ve İslam’ın imajını tahrip etmek için hiç bir ırkçı cinayetten çekinmediklerini ve hedeflerine ulaşmak için her türlü cinayeti mubah gördüklerini ortaya koydu. Ama maalesef İslam ülkeleri de esas tehdit olan siyonist rejimin üzerinde odaklanmak yerine tüm enerjilerini ve insan gücünü heba etmeye başladı ve başta Arap emirlikler olmak üzere bölgede bazı ülkeler Arabistan gibi petrol gelirlerini İslam’ı ve İslam ümmetini yok etme aracına dönüştürdü.
Gazze şeridi korsan İsrail’in tam kuşatması altındadır ve bölgede yer yer siyonistlerin Filistin milletine dayattıkları yıkımın izleri göze çarpıyor. Siyonistlerin saldırılarında Gazze şeridinde bir çok bina yıkıldı, çok sayıda kadın ve çocuk enkazın altına kalarak şehit düştü. BM raporlarına göre siyonistlerin Gazze’ye düzenledikleri saldırıların en büyük kurban kesimi çocuklardır. Bundan başka Gazze’de tüm altyapıların tahrip edilmesi, su ve elektrik ve diğer temel imkanlara ulaşılamaması, sağlık hizmetlerinin yokluğu, gıda maddeleri ve ilaç kıtlığı, bölgede yaşayan 1.5 milyon Filistinli için yaşamı katlanmaz hale getirdi.
Evet Gazze’nin durumu dehşet verici ve musibet boyutundadır ve Kudüs’ü işgal eden cani rejim İslam dünyasının gafletinden yararlanmak ve gayet tabi bölgede bazı irticai Arap rejimlerin yeşil ışık yakmasıyla beraber mazlum Filistin milletine karşı en korkunç cinayetleri işliyor. Oysa İslam dünyasının kapasitelerinden uluslararası arenalarda etkili olabilme yolunda yararlanmak gerekiyor. Kuşkusuz bu tür bir adım İslam ülkelerinin uluslararası denklemlerdeki yerini İslam dünyasının lehine değiştirebilir ve belki de bu durumda İsrail rejimi hiç bir zaman 1.5 milyon Filistinlinin yaşadığı Gazze şeridi adlı bölgeyi kuşatmayabilirdi. İşte bu yüzden dünya Kudüs günü etkinliklerine katılmak ve mazlum Filistin milletini ve Kudüs’ü desteklemek ister Müslüman ister gayri müslim olsun, dünyanın tüm hür insanlarının görevidir.
Dünya halkı dünya Kudüs günü yürüyüşlerine katılarak Filistin milletine reva görülen zulümlere karşı susmayacağını ve Filistin’i siyonistlerin pençesinden kurtarmak için tüm gücünü ve imkanlarını seferber edeceğini göstermesi gerekir.Oruçlu mümin ve müslüman ümmetin mübarek Ramazan ayının son Cuma günü düzenlenen muazzam yürüyüşlere katılması aslında işgalci rejim İsrail ve hamilerine net bir mesaj içerir ki o da, dünya Müslümanlarının ortak ülküsünün sonuna kadar savunulacağıdır. Buna göre müslümanlar hiç bir zaman Filistin’in kurtuluşu da aralarında bulunduğu ülkülerinden asla el çekmeyecektir. Dünya Kudüs günü direnişçi Filistin milletine de işgalcilere karşı mücadelelerinde yalnız olmadıkları mesajını verir.
Dünya halkı dünya Kudüs günü yürüyüşlerine katılarak Filistin milletine reva görülen zulümlere karşı susmayacağını ve Filistin’i siyonistlerin pençesinden kurtarmak için tüm gücünü ve imkanlarını seferber edeceğini göstermesi gerekir.Oruçlu mümin ve müslüman ümmetin mübarek Ramazan ayının son Cuma günü düzenlenen muazzam yürüyüşlere katılması aslında işgalci rejim İsrail ve hamilerine net bir mesaj içerir ki o da, dünya Müslümanlarının ortak ülküsünün sonuna kadar savunulacağıdır. Buna göre müslümanlar hiç bir zaman Filistin’in kurtuluşu da aralarında bulunduğu ülkülerinden asla el çekmeyecektir. Dünya Kudüs günü direnişçi Filistin milletine de işgalcilere karşı mücadelelerinde yalnız olmadıkları mesajını verir.