TRUMP’ın Son KUDÜS Girişimi ve Bölgesel Gelişmeler

Bazı batılı haber kanalları Amerika Başkanı Donald Trump’ın çarşamba günü Beyt’ul Mukaddes’i İsrail’in başkenti olarak ilan edeceğini duyurdu. Haber kanalları ayrıca, bu bilginin oluşabilecek tepkilere karşı gerekli önlemleri almaları için İsrail Büyükelçiliklerine aktarıldığına da yer verdi. Aynı zamanda siyasî ve hukukî bir takım belirsizlikler nedeniyle henüz söz konusu kararın nihaî olmadığı da belirtildi.

-Beyt’ul Mukaddes, BM kararlarına göre işgal toprağıdır ve BM yasalarına göre bu topraklardaki işgal gücü tarafından yapılacak siyasî, tarihî vb. her türlü değişiklik yasaklanmıştır. Bu nedenle BM Genel Kurulu’nun 181 sayılı kararı gereği, İsrail Beyt’ul Mukaddes’in tamamını işgal etmiş olarak kabul edilmekte ve işgal gücü sayılmaktadır. Ayrıca Genel Kurul ve  UNESCO’nun yayınladığı birçok bildiriye göre, Kudüs tamamen Filistin’e ve İslam’a ait olan bir topraktır ve Yahudilik ya da İsrail Rejimi ile hiçbir tarihî bağlantısı da yoktur. Bu esasa binaen Amerika Başkanının, BM gibi tüm uluslararası örgütlerin kurallarını ihlal ettiği söylenmelidir.

– Seçimlerde Siyonistlerin medya ve finansal desteğini arkalarına alan Amerikan başkanları, başkanlık seçimi propagandalarında, Amerika Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyacaklarını taahhüt etmişlerdir. Ancak uluslararası kararlar ve Amerikan anayasasının ihlali gibi yasal sorunlar dikkate alındığında, büyükelçiliğin Tel-Aviv’den Kudüs’e taşınması konusunu sürekli olarak ertelemişlerdir. Dolayısıyla bu konu şimdiye kadar sadece taahhüt seviyesinde kalabilmiştir.

-Donald Trump, seçim kampanyalarının ilk başından itibaren kendisini öncekilerden farklı bir başkan olarak tanıtmak için çalışmıştır. O da diğer başkanlar gibi büyükelçiliği Tel-Aviv’den Kudüs’e taşıma sözü vermiştir. Ancak getireceği sonuçları göz önünde bulundurarak bundan vazgeçmiştir. Ancak görünen o ki Trump, hükümeti döneminde Kudüs ödevinin Filistin sorunu ödevinden önce yerine getirilmesi için çabalıyor.

-Analistler ise Trump’ın girişiminin bölgenin durumunu göz önünde bulundurarak değerlendirmek gerektiğine inanıyorlar;

1-Bölgede Tekfir Terörizminin oluşması ve tüm bölge ülkelerini sarması ile birlikte Filistin meselesi İslam dünyasındaki önceliğini kaybetmiş ve bu durum Siyonist Rejimin Beyt’ul Mukaddes ile ilgili sinsi siyasetlerinin hızlanması için fırsat yaratmıştır.

Siyonist Rejimin Harem-i Şerife her boyutta olan saldırılarının artması ve Filistinlilerin bu kutsal mekana girişlerinin sınırlandırılması bu çerçevede değerlendirilmektedir. Buna göre İsrail, Kudüs’ü başkent olarak ilan edebilmek için en iyi fırsatın hazırlandığına ve ilk adımı da dünya gücü olarak Amerika’nın atması gerektiğine inanıyor.

2-Arap Rejimlerinin ise Tekfir Terörizmine harcadıkları yüksek maliyetler, petrol fiyatlarının düşmesi ve bunun söz konusu ülkelere ekonomik etkileri ve aynı şekilde iç karışıklıklar göz önünde  bulundurulduğunda Amerika ve İsrail’e karşı gelme gücüne sahip olmadıkları ortadadır. İşte bu yüzden Siyonizmin, Filistin sorununu ortadan kaldırmak için tasarladığı “Yüzyılın Anlaşması” komplosunda rol almaya hazır olduklarını duyurmuşlardır. Bu rejimlerin, sözü geçen büyük komplonun gerçekleşmesi için bölgedeki kamuoyunu yönlendirmek adına farklı birçok boyutta Siyonist Rejim ile olan bağlantılarını ifşa eden açıklamalar yapılmıştır.

3-Suriye, Irak ve Lübnan’da son dönemde gelinen nokta Filistin sorununu tekrar İslam dünyasının önceliği haline getirebilir. Özellikle de direniş ekseninin Siyonist Rejim karşıtlığı ve Filistin meselesi odaklı oluştuğu ve şu anda da oldukça güçlü, donanımlı, gelişmiş savaş teknikleri ve silahlara sahip uluslararası bir ordu olduğu göz önüne alındığında bu sonuca varmak mümkündür.

Bunun manası ise Siyonizm karşıtı cephenin bölge seviyesinde nüfuzunun genişlemesi ve İslâm dünyasının İsrail’e karşı seferberliğinin ilerleme kaydetmesidir. Bu yüzden Trump’ın ivedilikle Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan edeceği haberleri aslında direniş güçlerinin başarılarını kamuoyunun gözünden kaçırmak amacı taşımaktadır. Aynı şekilde Irak’taki Kürdistan referandumu, Harirî’nin Lübnan başbakanlığından istifası projesi ve Arabistan’daki muhaliflerin kapsamlı olarak tasfiye edilmeleri de bu çerçevede gerçekleşmiştir.

4-“Yüzyılın Anlaşması” ya da diğer adıyla “Nihai Çözüm Yolu” projesinde Filistinliler silinmiştir ve projeye göre Siyonist Rejim Filistinliler ile çözüm yoluna gideceğine, Arap Rejimleri ile anlaşmaya varacak ve Filistinliler hakkındaki sorumluluk ise Arap Rejimlerine bırakılacaktır. Bahsedilen Sina Yarımadasında bir Filistin Devleti veya Filistinlilerin geniş çaplı göçüyle Filistin – Ürdün Konfederasyonu, aynı şekilde Mahmud Abbas’ın, Siyonist Rejimin, Amerika’nın ve Arap Rejimlerinin millî barış müzakerelerinin başarısızlıkla sonuçlanması için gösterdikleri çabalar gibi projeler de bu bağlamda değerlendirilmelidir.

5-Trump’ın bu girişimi, Amerika’nın arabuluculuk konusundaki sadakatinin sorgulanmasına sebep olacaktır ve ABD uluslararası kanunları ihlal etmesi sebebiyle de uluslararası düzeyde güvenilirliğini kaybedecektir. Ayrıca Amerika’nın uluslararası davaların çözümü çerçevesinde çaba gösterdiği iddiaları da, Kuzey Kore davasında olduğu gibi, kayda değer bulunmayacaktır.

6-Filistin toplumu da aynı şekilde savaşta yeni bir aşamaya girecektir; bu aşamada Siyonist Rejim, Amerika ve hain Arap Rejimleri düşman olarak kabul edilecek ve bunların hedef olarak gösterilmesi meşruiyet kazanacaktır. Hiç şüphesiz savaşın bu aşamasında, bölge Müslümanları ve özellikle de direniş ekseni tarafından Filistin Direnişine geniş çaplı bir destek gelecektir.

Trump’ın nihai çözüm yolu olarak gördüğü ve sonucunda bölgede sürekli bir güvenliği sağlayacağına inandığını bu yol, tam tersine bölgede ve hatta tüm dünyada emniyetsiz bir ortam meydana getirecektir. Diğer bir ifadeyle Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan etmesi ile bölgedeki kıvılcım alevlenerek tasavvur dahi edilemeyecek felaketler doğuracaktır.