Dış politika ile ilgilenen bütün diplomatlar, uluslararası düşünürler, çoğu gazeteciler ve devlet adamları, İsrail’in acımasız istekleri, davranışları ve tehditleri yüzünden Orta Doğu’da huzurun, barışın sağlanamadığını biliyor ve bu görüş bazılarınca da kabul görüyor.
Filistin dramı aslında 71 yıl kadar önce başlıyor.Zaman zaman, özgürlük rüzgarlarının estiği Filistin’de daima acı, kan ve sefalet birbirine karışıyor.
Kim ne derse desin, bu dramın en büyük müsebbibinin İsrail olduğu, reddedilemez acı gerçekleri haykırıyor.
Tabii ki, İsrail’in bitmeyen “toprak ilhak iştahı”na karşı gelmeye zaman zaman kalkışan eski Suriye’yi, Ürdün, Lübnan ve İran’ı unutmamak gerekiyor.
Özellikle, İslam’ın Kutsal şehri Kudüs’ün İsrail’in elinden kurtarılmasına maddi destek ve Hizbullah aracılığıyla askeri baskı yapan İran’ın aktif rolü daima hatırlanıyor.
Ne var ki, yıllar boyunca, Filistinliler ölürken bütün Arap başkentlerinde Filistin’in kurtuluşu için nutuklar atılıyordu.
Rahat koltuklarına gömülmüş, iyi beslenmiş görüntüsü veren bir takım insanlar kristal avizeli salonlarda düzenlenen seminerlerde “Filistin bizim yaşama sebebimiz… Kudüs’ü kurtaracağız” diye ahkam kesiyordu.
Dönemimize gelince; sanki değişen bir şey olmamış gibi bir yandan nutuklar, kınamalar, tehditler, diğer yandan Siyonizm’in bombaları ve istilaları…
Ve… Şimdi de, Natenyahu’nun doyumsuz İsrail’lilere Filistin’in Batı Şeria bölgesinde yer alan Ürdün Vadisi’ni ihlak etme vaadi sadece tepkileri çekiyor.
Yarın, 5 ay içinde ikinci defa sandığa gitmeye hazırlanan İsrail Başbakanı Binyamin Natenyahu’nun aşırı sağ oylarını kazanmak için Filistinlilere ait Batı Şeria’nın üçte birini kaplayan Ürdün Vadisini ve değerli su kaynağı “Ölü Deniz”in bir kısmını ilhak etme vaadinde bulunması sadece gizli planlardan biri olarak kabul ediliyor.
Böylece, İsrail’in petrolün yanı sıra suya büyük ihtiyacı yeniden gözler önüne seriliyor.
Ancak, Natenyahu’nun bu “istilacı” vaadinin uluslararası toplumda sadece tepki çektiği görülüyor.
Natenyahu’nun seçim öncesi tehlikeli vaadi aslında bir tehdit oluşturuyor.
Yani, İsrail’in hedefleri arasında Ürdün Vadisi’nin ve Ölü Deniz’in işgali olduğu da böylece açıklığa kavuşuyor.
Yıllardan beri en azından ikiye böldürülmüş dar topraklarda sefalet ve korku altında yaşayan Filistin’lilere İsrail’lilerin bu yeni tehditini asla yabana atmamak icap ediyor.
Çünkü, doyumsuz İsrail’liler; “şu veya bu şekilde” istilalar ve el koymalar peşinde koşmaktan usanmayan bir “karakter” taşıyor.
Bir yandan da Filistin; hür dünyanın, İslam Alemi’nin ve özellikle Arap kavminin desteğini tam olarak alamamanın yıllardan beri kahrını çekiyor.
Nitekim, Natenyahu’nun istila tehditinde bile Suudi Arabistan, klasik kınamasından sonra İslam İş Birliği Teşkilatını olağan üstü toplantıya çağırmakla yetiniyor.
Zaten, Birleşmiş Milletler Sözcüsü ve Avrupa Birliği nezninde de benzeri “klasik” çağrılara rastlanıyor.
Öte yandan, İsrail’in göz koyduğu Ürdün Vadisi’nin önemli konumu ise Filistin’i ne güç durumda bırakabileceğini gösteriyor:
Verimli tarım arazileriyle dikkat çeken bölgede 9 bin İsrail’li, 65 bin Filistin’li yaşıyor.
Bölgede çoğu tarım alanında olmak üzere İsrail şirketleri de bulunuyor.
Ürdün Vadisi, Filistin’in işgal altındaki toprağı Batı Şeria’nın yaklaşık üçte birini oluşturuyor.
Batı Şeria’nın doğusuyla Ürdün arasındaki sınırda yer alıyor.
İsrail, güvenlik açısından Ürdün Vadisi’ni kontrol etmek istediğini, bölgenin Arap ülkeleriyle arasında bir “bariyer” oluşturduğunu savunuyor.
Netanyahu, bölgede yer alan Eriha gibi Filistin yerleşimlerini ise ilhak etmeyeceklerini söylüyor.
Yarın İsrail’de yapılacak, seçimden ne kadar zaman sonra bu çılgınca “ilhak” kararının uygulanıp uygulanmayacağı bilinmese bile, bu meşum projenin ucunda, sanki yine kan ve gözyaşı şimdiden birikiyor.
Unutulmamalıdır ki; Filistin’liler dünyadan; uyarılarla dolu nutuklar artık istemiyor, Arafat’ın yıllarca önce “Sizden dualarınızı değil, kılıçlarınızı istiyorum…” çağrısı ne yazık ki, Filistin topraklarında “acı acı” çınlıyor.