OSLO: Yıkım-İşgal-Talan-Tasfiye’nin ADI!

Bu sözler ‘Yeni Ortadoğu’ kitabının yazarı Siyonist lider Peres’in kitabın mukaddimesine yazdığı tarihi notlardan biridir. Bu görüşmenin ardından 13 Eylül 1993 tarihinde anlaşma Washington’da imzalandı.

Karanlık tünel

O tarihten itibaren Filistin halkı karanlık bir tünele girdi. Daha da ötesi girdiği tünelde kayboldu. Nesillerin geleceği tarumar oldu.

Uğursuz anlaşmanın üzerinden çeyrek asır geçmesine rağmen Filistinliler hâlâ özgürlük, dönüş ve işgalden kurtuluş umuduyla yaşıyorlar. Bu anlaşma onlara hiçbir şey kazandırmadı.

Oslo Anlaşması’nın üzerinden yıllar geçtiği halde Filistinlilerin çektiği sıkıntılar devam ediyor. Kudüs işgal altında; sabah akşam Yahudileştirme planlarına maruz kalıyor. Kudüs halkına yönelik baskı ve zulümler gittikçe artıyor. Dünyanın birçok yerine dağılmış olan mülteciler gurbetin öldürücü psikolojisini yaşıyor. Yahudi yerleşim birimlerinin inşaatı bütün hızıyla devam ediyor ve Oslo’dan sonra katlanarak sürüyor. Sınırlar, sular ve egemenlik hâlâ Siyonist rejimin kontrolü altında. Filistin davasının ana dosyalarını bu anlaşma gerilere attı.

Oslo Anlaşması’nın Filistin halkına getirdiği felaket 1948 yılındaki felaketten aşağı değildir. Konuyu değerlendiren Filistin Üniversitesi Siyasi Bilimler Profesörü Abdussettar Kasım “Filistin tarihini ve Filistin halkının hakkını fırtına gibi savuran bu anlaşma Filistinlilerin itirafıyla Siyonistlerin kahramanlıklarını, yüceliklerini ve kültürlerini miras olarak bıraktı’ diyor.

Kaybetme yolculuğu

Profesör Kasım, yaptığı değerlendirmede “Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Başkanı bu anlaşmayı imzalamakla, Arap liderlerinin Siyonist rejimle ilişki kurmak için yarışmalarına, Filistinlilerin topraklarındaki hakkından taviz vermelerine gerekçe oldu. Arap liderlerindeki bu yarış ve koşuş, bazı Arapları özellikle de körfez ülkelerini işgal rejimini savunmaya onun hak sahibi olduğu pozisyonuna girmelerine kadar götürdü” dedi.

Filistinli akademisyen Kasım açıklamasında, Filistinlilerin yaşadığı yıkımın, topraklarını ve vatanlarını kaybetmelerinin, Yahudi yerleşim birimlerinin artmasının, güvenlik koordinasyonun güçlenmesinin, ulusal ilişkilerin bozulmasının, ulusal ekonominin dibe vurmasının nedeninin zalim Oslo Anlaşması ve onu takip eden güvenlik anlaşmalarıyla Paris Ekonomi Anlaşması olduğunu hatırlattı.

Siyasi araştırmacı ve Birzeit Üniversitesi Sosyal Araştırmalar Birimi Başkanı Ğassan Remlavi ise, Filistinlilerin anlaşmadan dönüp onu tanımama tavrını göstermemelerini kınadığını belirterek, FKÖ’nün resmi olarak anlaşmadan çekildiğini duyurmasını istedi.

Remlavi “Oslo Anlaşması geri kalan toprak ve vatanseverliği de ortadan kaldırdı. İşgalciye hizmet eder hale geldik. Onun güvenliğini sağlıyor, onun ve yerleşimcilerinin cinayetlerine göz yumuyoruz. Peki, bu suskunluk ne zamana kadar devam edecek? Hâlbuki işgalcinin geri kalan toprağımızı talan ettiğini, şeref ve vatanımızı çiğnediğini gözümüzle görmekteyiz. Bu anlaşma sosyal dokumuzu, ekonomik varlığımızı ve ulusal birliğimizi yerle bir etti. Anlaşmaya gözcülük eden Amerika ise çeyrek asırdır işgalcinin samimi bir ortağı oldu ve asla barış konusunda arabulucu olmadı” dedi.

Remlavi sözlerini şöyle sürdürdü: “Amerika Filistin davasıyla Filistin halkının sabitelerine düşman kesildi. Buna rağmen hâlâ CIA ile güvenlik işbirliği yapıyor ve Amerika’nın gönderdiği temsilcileri karşılıyoruz. Amerikalı General Keith Dayton’un Filistin halkının kimyasını bozmasına fırsat verdik. Sonunda Dayton’u Filistinli liderlerin birçok konuda takip ettikleri önder ve lider konumuna getirdik.”

Mescidi Aksa Oslo’ya kurban gitti

“Oslo Anlaşması’nın en tehlikeli sonuçlarından biri, işgal askerleriyle Yahudi yerleşimcilerin Aksa’ya baskın yapmalarıdır” diyen Dr. Cemal Amr sözlerini şöyle sürdürdü: Anlaşmadan önce Aksa, avlusu ve çevresi büyük bir hürmet görüyordu. Anlaşmadan sonra burası sürekli askerlerin ve Yahudi yerleşimcilerin baskınlarına maruz kaldı.

Anlaşmadan önce bir yerleşimci Aksa’nın avlusuna girip ayin yapsaydı dünyayı ayağa kaldırırdık. Dünyaya sesimizi duyurmak için bütün diplomatik yolları kullanırdık. Bunun üzerine işgal rejimi ümmetin tepkisinden çekinerek geri adım atardı. Ama bugün yüzlerce yerleşimci Aksa’yı basıp avlusunda ayin yapabiliyor. Ama ne bir tepki var ne de protesto.

Oslo’dan sonra yerleşim birimleri

Yahudi yerleşim birimlerinin kat kat artması Oslo Anlaşması’nın en büyük felaketlerinden ve acı sonuçlarından biri olsa gerek. Anlaşmadan sonra yerleşim alanları Filistinlilerin Batı Yaka ve Kudüs’te geri kalan topraklarını gasp etti.

Oslo Anlaşması’yla ilgili özellikle Kudüs konusunda korkunç ve ürkütücü rakamlar veren Yerleşim Alanları ve Harita uzmanı Halil Et-Tüfekçi, Oslo’dan sonra Kudüs çevresinde 97 yerleşke bloğu yapıldığını söyledi.

Oslo’yu değerlendiren Et-Tüfekçi “Uğursuz anlaşmadan sonra Kudüs’te yerleşkelerin sayısı %150 oranında arttı. 1993 yılında Batı Yaka ve Kudüs’te Siyonist yerleşimcilerin sayısı 269 bin iken, bugün çeyrek asır sonra görüşmelerle bu sayı 635 bine ulaştı. Buna göre yerleşimcilerin sayısı %240 arttı” dedi.

Oslo ve Filistin ekonomisinin çöküşü

Ekonomik açıdan ise Oslo Anlaşması’nın devamı niteliğinde olan Paris Ekonomi Anlaşması, Filistin ekonomisini sınırladı, bunun da ötesinde onu yıktı. Bunun neticesinde Filistin ekonomisi üreten değil, tüketen; ihraç eden değil, ithal eden bir duruma düştü.

Ticaret Odası eski Başkanı Hac Haşim En-Netişe yaptığı değerlendirmede, Oslo Anlaşması’ndan önce Filistin ekonomisinin Filistin halkının ihtiyaçlarını karşılayacak derecede üreten konumda olduğunu ve giderek de büyüdüğünü, bunun sonucunda fabrikaların yapıldığını, çalışan kesimin arttığını, işsizliğin azaldığını hatırlatarak, Oslo’dan sonra ise ticaret ve sanayinin Paris Anlaşmasıyla kayıt altına alındığını, bunun neticesi olarak üretimin gerilediğini, esnafın ithal edilen hammaddenin esiri haline geldiğini, anlaşmaların Filistin’e girecek maddeleri sınırladığını ve belirlediğini ifade ederek şunları söyledi:

“Bunun sonucu olarak gıda ve giyimde ithal dönemi başladı. Sonuçta ulusal üretim darbe aldı. Birçok Filistin fabrikası kapılarına kilit vurdu. Birçok tüccar ihracatçı olmak yerine ithalatçı konumuna düştü. Fabrikaların kapanmasıyla işlerine son verilen yüzlerce kişi işsiz kaldı.”