İTALYAN Gazetesinin İSRAİL’e Sattığı HAMAS Röportajının Tamamı

Hamas’ın Gazze lideri Yahya Es-Sinvar İtalyan gazetesi La Repubblica adına Francesca Borri ile bir röportaj gerçekleştirmişti. İtalyan gazetecinin röportajı İsrail’in Yediot Ahranoot gazetesine sattığı ortaya çıkmış, röportaj da çarpıtılmıştı. Bunun üzerine Hamas, resmi sitesinde röportajın tamamını Arapçaya tercüme ederek yayınladı.

Yediot Ahranoot gazetesi, Hamas lideriyle röportaj yaptığını iddia ederek röportajı Cuma günü yayınlayacağını duyurmuştu.  Bu bilgi Hamas tarafından yalanlanırken, Es-Sinvar’ın ofisi tarafından daha önce yapılan açıklamada ise gazeteci Borri’nin İngiltere ve İtalya’da yayınlanan iki gazete adına Hamas lideri Es-Sinvar ile röportaj yapmak için resmi izin talebinde bulunduğu, yapılan araştırmada gazetecinin Yahudi olmadığı ve İsrail basınında çalışmadığının anlaşıldığı ifade edildi.

Gazetecinin kendi mesleğinin misyonuna hürmet etmediğini belirten Es-Sinvar’ın ofisi, “Görüldüğü kadarıyla gazeteci bu röportajı Siyonist Yediot Ahranoot gazetesine satmıştır” ifadesini kullandı.

Röportajı gerçekleştiren Borri ise twitter hesabından yaptığı açıklamada, Hamas lideriyle Gazze’de gerçekleştirdiği röportajın Cuma günü La Repubblica gazetesinin internet sitesinde yayınlanacağını duyurdu. Gazetecinin işgal rejimindeki Yediot Ahranoot gazetesine atıfta bulunmaması dikkat çekti.

Siyonist işgal rejiminde yayınlanan Yediot Ahranoot gazetesi 4 Ekim Perşembe günü verdiği haberde, Hamas lideri Es-Sinvar ile Gazze’de röportaj gerçekleştirdiğini, bu röportajın Cuma günü yayınlanacağını duyurmuş, bilgi Hamas tarafından yalanlanarak, Siyonist gazetenin röportajı kendisi yapmış gibi göstermek için ilk soruyu değiştirdiği ifade edilmişti.

İtalyan gazetecinin Hamas lideri Es-Sinvar ile yaptığı röportajı takdim ediyoruz:

Sizinle ilgili bir şey bilmiyorum. Sizin tamamıyla toplumdan uzak olduğunuz ve az konuştuğunuz söyleniyor. Gazetecilerle nadir görüşüyorsunuz. Bu, batılı basın yayın organlarının sizinle yaptığı ilk röportaj. Bir yıldır Hamas’a liderlik ediyorsunuz. Neden şimdi konuşuyorsunuz?

Çünkü, burada güven ve istikrarın sağlanması ve kötü olan gidişatı değiştirmek için şu anda fırsat olduğunu düşünüyorum.

Fırsat? Ve Şimdi?

Evet bugün, yarın değil.

Dürüstçe konuşmak gerekirse. Görülüyor ki yeni bir savaş var. Geçen Haziran’da Gazze’deydim. Durum aynıydı. Gelişi güzel ateş açmalar, mermiler, göz yaşartıcı bombalar ve bunun sonucu her tarafta yaralılar.  Ardından hava saldırıları, füzeler, ardından yeniden hava saldırıları. Kişinin savaşması için bence altın bir fırsat. Mart ayından beri başlayan bu şiddet dalgasında 200 ölünüz var.

Öncelikle savaş tanımlamanıza katılmadığımı belirtmek isterim. Çünkü biz işgal altında bir halkız. İşgalci bu halka günü birlik saldırılar yapmaktadır. Halkımız ise basit imkânlarla karşı koymaya çalışmaktadır. Bununla birlikte şu bir gerçektir ki savaş kimsenin çıkarına değildir. Haliyle halkımızın da çıkarına değil. Biz nükleer bir güçle karşı karşıyayız. Ancak şunu söyleyeyim ki biz zafer kazanmazsak, Netanyahu’nun kazanacağı zafer hezimetten daha kötü olacaktır. Çünkü bu dördüncü savaş olacak ve üçüncü savaşın bittiği şekilde bitmeyecektir. Birinci ve ikinci savaş bittiği gibi üçüncü savaş da bitti.

Ancak yeni bir savaş böyle bitmeyecek. Onlar bir taraftan Gazze’yi yeniden kontrol etmek isterken, diğer yandan Batı Yaka’daki Filistin’den kurtulmak istiyorlar. Buna karşılık Yahudi çoğunluğun hakim kalmasını arzu ediyorlar. Onların iki milyon insanı daha istediklerini sanmıyorum. Savaş onlara hiçbir şey kazandırmayacaktır.

Hamas’ın askeri kanadından gelen biri için bu sözler enteresan görünüyor.

Ulusal bir özgürlük hareketine başkanlık eden Filistinli ulusal bir komutan olarak ilk görevim halkımı korumak, özgürlük ve bağımsızlık hakkını savunmaktır.

Ancak hayatınız boyuncu hep savaşmışsınız.

Bundan sonra savaşmayacağımı söylemiyorum. Ben kuşatmanın kalkmasını ve halkımın özgürleşmesini istiyorum. Gün batımında sahilde gezinirken gençler denizin ötesindeki dünyanın nasıl olduğunu, nasıl bir hayat yaşadıklarını konuşuyorlar. Bu insanın kalbini parçalıyor. Aslında herkesin kalbini parçalaması gerekir. Ben onların özgür olmalarını istiyorum.

Sınırlar 11 yıldır fiilen kapalı. Gazze’de içilecek su kalmadı. Sadece deniz suyu var. Yani tuzlu su. Burada hayat nasıl?

Nüfusunun %55’i 15 yaşın altında olan bir halktan ne bekliyorsunuz, bunlar terörist mi? Bu çocuklar mı? Bunların savaşla ilgili gerçek bir düşünceleri yok. Bunlar daha çocuk. Hayatlarında kuşatma ve saldırganlıktan başka bir şey görmediler. Ben sadece onların özgür olmalarını istiyorum.

Birleşmiş Milletler’in verilerine göre burada insanların %80’i insani yardımlara bağlı olarak yaşıyor. %50’si gıda emniyetinden mahrum. %50’si açlıkla boğuşuyor. Bütün bunlara göre Gazze yaşanabilecek bir yer değil. Ancak Hamas bütün bu yıllarda tünel inşası için gereken malzemeyi bulmuştur.

Bu İsrail’in propagandasının bir parçasıdır. Gazze’deki insani felaketin nedeni tüneller değildir. Bu felaket ve dram tüneller kazılmadan önce de vardı. Bunun sebebi 2 milyon insanın yüzüne kapıları kapatan, gıda ve ilaçların onlara ulaşmasını engelleyen, onlara çalışma ve onurlu yaşama şansı vermeyenlerdir. Diğer taraftan bu tünellerin önemli bir kısmı çocuk sütü, gıda ve ilaç gibi temel gereksinimlerin temini için kullanılıyor. Bu şekilde kuşatma ve açlığa karşı direnmeye çalışıyoruz. Hamas direnişin ihtiyaçları için gereken para ve imkânları özel çabalarıyla temin ediyor, kamu malını ve uluslararası yardımları hiçbir zaman tünellerde kullanmadığını ifade etmek istiyorum.

Ne anlatmak istediğimi anlarsınız. Bu konuda sorumluluğun bir kısmının size ait olduğunu düşünmüyor musunuz?

Sorumluluk kuşatmayı uygulayanlarındır, kuşatmaya maruz kalanların değil. Sorumluluğumuz, kuşatmayı derhal ve şartsız kaldırmak için başta Birleşmiş Milletler olmak üzere bu konuda ilgili çevrelerle çalışmaktır.

Peki, o zaman neden süt yerine silah alıyorsunuz?

Eğer süt almasaydık, şu anda hayatta olmazdık. Onu da alıyoruz. Siz rahat olun. Halkımızın direnişine yardım etmek ve halkımızın onurlu yaşamasını sağlamak için elimizde ne varsa hepsini kullanıyoruz.

O zaman Hamas Gazze’yi iyi yönetiyor

Ne düşünüyorsunuz? Gazze’de yönetim işi, Paris’teki yönetim gibi midir? Birçok belediyeyi yıllarca idare ettik. Ehliyet ve şeffaflık noktasında gösterdiğimiz başarı nedeniyle üstün başarılar yakaladık. Ardından 2006 yılında BM kontrolünde yapılan demokratik ve şeffaf seçimleri kazandık. Ancak buna rağmen uluslararası camia bizi kara listeye aldı. Elektriğin olmadığı doğru. Bu her şeyi etkiliyor. Peki bizde mühendislerin olmadığını mı düşünüyorsunuz?

Türbinler yapmaya gücümüz yok. Buna ehliyetimiz var mı, var. Ancak nasıl yapabiliriz? Kumla mı? Kişinin bölgenin en iyi doktoruna gidip doktorun bıçak ve çatalla kendisini ameliyat etmesine izin vermesi mümkün değildir. Kendinize bakın. Teniniz solmuş. Niye? Çünkü dışarıdan gelen biri suyun kirliliği nedeniyle hasta düşüyor. Dikkat etmeniz gereken husus; bizim hâlâ hayatta kalmamızdır.

Onun için Hamas olarak İsrail ile ateşkes ilkesinden uzlaştınız. Sizin için ateşkes ne anlama geliyor?

Ateşkes, yani sükûnetin hasıl olması ve kuşatmanın kalkmasıdır.

Önemli olan pratiğe neyin yansıdığıdır. Şayet ateşkes saldırılara maruz kalmamak, ancak suyun ve elektriğin olmaması ve hâlâ kuşatmanın devam etmesi ise bunun anlamı olmayacaktır. Çünkü kuşatma savaşın başka bir çeşididir. Bu, başka araçlarla sürdürülen bir savaştır. Uluslararası kanunlara göre de bir cinayettir. Kuşatma altında iken ateşkes olmaz.

Fakat bunun tersi olursa ve Gazze’nin yavaş yavaş doğal hayatına döndüğünü görürsek; sadece yardımları değil, yatırım ve büyümeyi görürsek, Hamas olarak ateşkesin başarısı için yoldaki bütün engelleri kaldırırız. Halkımız özgürleşmeden ve adaletle muamele görmeden bölgede istikrar olmayacaktır. Biz, mezarlıktaki sükûnet gibi bir sükûnet istemiyoruz.

Biz dilenci değiliz. Çalışmak istiyoruz. Okumak ve yurtdışına çıkmak istiyoruz. Sizin gibi yaşamak istiyoruz. Ayaklarımızın üstünde durmak istiyoruz.

Peki. Belki de bu söylemleriniz sadece bir kandırmacadır. Bununla kendinizi yeniden örgütlemek istiyorsunuz. Belki de altı ay sonra savaşa yenden başlarsınız. İsrailliler neden size güvensinler?

Öncelikle şunu söyleyeyim. Savaşı biz başlatmadık. Bize savaş açıldı ve dayatıldı. Benim sorumsa bunun tam tersi. Ben neden onlara güveneyim? 2005 yılında Gazze’den çekildiler. Ama işgali genişletmeyi başlattılar. Dün Gazze’nin içindeydiler, şimdi dışarıda ama sınırları kapatıyorlar. Akıllarından nelerin geçtiğini kim bilebilir? Şunun altını çizerek söyleyeyim ki, tecrübeler bizim söz ve taahhütlerimize bağlı kaldığımızı, işgalcinin ise tarihi boyunca hep ihanet ettiğini gösteriyor. Tarih bunun şahididir.

Tamam. Ateşkesin başarılı olacağını düşünüyor musunuz?

Peki, başarılı olmadığını düşünürsek neler olacağını hiç düşündük mü? Bunu düşünmek onu başarılı kılmak için daha fazla çaba harcamamız için güçlü bir doping olacaktır. Öyle değil mi? Gazze’nin eski halini –çok da eski değil- düşünüyorum. Ellilere bakıyorum. Yaz aylarında dünyanın her tarafından turistler Gazze’ye gelip geziyor. Gördüğüm fotoğraflarda Gazze’de birçok kahve, hurma ağacı ve iş yeri görünüyor.

Fakat bugün…

Ama bütün bunlara rağmen gençlerimizin üretkenliğini ve çalışkanlığını görebiliyor musunuz? Eski faks ve eski bilgisayarla yirmi yaşlarında bir grup genç üç boyutlu baskı gerçekleştirdiler. Bunu, Gazze’de ihtiyaç duyulan tıbbi malzemeleri üretmek için yaptılar. İşte büyük Filistin halkı budur. Çocuklarımız üstsüz başsız olmasına rağmen fakirlik haline teslim olmadık. Fırsat verilirse Gazze dünyanın sayılı şehirleri arasında yerini alacaktır.

25 yıl cezaevinde kaldım. Basim’in (Danışmanlarından biri) bir çocuğu İsrail hava saldırısında hayatını kaybetti. Size şu anda tercümanlık yapan kişi iki kardeşini kaybetti. Bize çay getiren şu adamın eşi hastalığı nedeniyle öldü. Tedavi olamadığı için onu kaybetti.

Bunun bizim için kolay olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bırakın çocuklarımıza bizim görmediğimiz özgürlüğü verelim. Bizden daha iyi olacaklardır. Gelecekleri için, insanlığa hizmet için katkıda bulunsunlar. Halkımızın uzun yıllar hakkından mahrum bırakılması bölgedeki savaşların uzamasına, bölgenin yıkılmasına neden oldu. Gelecek nesilleri bu haktan mahrum etmeyin.

Teslim oluyorsunuz?

Hayatım boyunca halkımın özgürlüğe kavuşması ve doğal hayata nail olması için mücadele ettim. Ben teslim olmayacağım. Mücadeleye devam ediyorum. Halkım da öyle.

Ateşkes olursa, siz silahlarınızı koruyacak mısınız? Ya da bilmiyorum, siz Mavi Kasklılar gibi uluslararası bir korumayı kabul eder misiniz?

Srebrenitsa gibi mi?

Sanırım cevabınız hayır…

Doğru…

Sizin elinizde basit imkânlarla yapılmış füzeler var. Genelde bunlar Demir Kubbe tarafından düşürülüyor. Bunların atılmasına karşılık İsrail daha güçlü füzelerle karşılık veriyor ve binlerce Filistinli hayatını kaybediyor. Acaba bu füzeler faydalı mıdır?

Açık olalım. Silahlı direniş uluslararası kanunlara göre hakkımızdır. Fakat bizde sadece füzeler yok. Direniş için birçok yöntem ve yolumuz var. Şimdi ben size ve gazetecilere sormak istiyorum. Sadece kanımız aktığında bizi manşetten verirsiniz, ama kan olmadığında haber bile yapmazsınız. Kan olmayınca haber de olmuyor. Sorun direnişimizde değil, onların topraklarımızı işgal etmelerindedir. İşgal olmasa biz de diğer insanlar gibi doğal hayatımızı yaşarız. Ne füzelere ne de balonlara ihtiyaç olur.

Onların amaçlarına ulaştıklarını düşünüyor musunuz?

Kesinlikle düşünmüyorum. İşgalci neyi başardı? Bunlar sadece öldürme sanatını beceriyorlar. Bize bowling şişelerine ateş eder gibi ateş açan işgal askerinin görüntüsünü seyretmişsinizdir. Kahkaha ata ata ateş açıp öldürüyor. Filistin’i işgal etmeden önce Freud ve Einstein idiler. Matematik ve felsefe erbabıyla yarışıyorlardı. Ancak şu anda onlar hukuksuz bir şekilde sadece öldürmeyi gerçekleştiren insansız hava araçlarının uzmanı oldular.

Filistin- İsrail’in sorununu çözmek için Amerika’nın ilan edeceği Yüzyılın Anlaşması’yla ilgili birçok ayrıntı basına sızdı. Tutumunuz nedir?

Biz ve diğer Filistinli gruplar bu anlaşmayı reddediyoruz. Çünkü anlaşma Filistin halkının özgürlük ve bağımsızlık rüyasını kökten kaldırıyor. Filistin halkına ne toprak ne egemenlik ne de Kudüs bırakıyor. 70 yıl önce topraklarından çıkarılmış 8 milyon mültecinin yurduna dönme rüyasını ortadan kaldırıyor. O nedenle Filistin davasını ortadan kaldıran, başkenti Kudüs olacak Filistin devletinde Filistin halkının yaşama hakkını tanımayan, mültecilerin geri dönüş hakkını yok sayan böyle bir anlaşmayı reddediyoruz.

Büyük Dönüş Yürüyüşlerinde en fazla sizi etkileyen olay nedir?

Birçok görüntü var. Ama beni en fazla etkileyen genç hemşire Rezan En-Neccar ile iki ayağı kesilmiş olan Ebu Sureyya ve Fadi Ebu Salah’ın şehit edilmeleridir.

Avrupalı bir foto muhabiri düzenlediği fotoğraf sergisinde İsrail tanklarının ateşiyle iki bacağını kaybeden ve burada şehit olan Filistinliye ait fotoğrafı koymuş ve altına şunu yazmıştı: “Önce toprağını aldılar. Ardından iki bacağını. Daha sonra da hayatını aldılar.”

Bütün söylediklerinizi bir cümlede özetlemenizi istiyorum. Okuyuculara özellikle hatırlatmak istediğiniz mesajınız nedir?

Değişim zamanı geldi… İşgalin ve kuşatmanın son bulma zamanı geldi.