Hamas’ın Kurucularından Mahmud Zahhar’dan Filistin Direnişine Dair Önemli Açıklamalar

Mahmud Halid Ez-Zahhar Hamas Hareketi’nin kurucularından olup hareketin üst düzey siyasi isimlerinden biridir. Doktor ve Filistin asıllı bir siyasetçi olan Zahhar 1945 yılında Gazze’de dünyaya geldi. Babası Filistinli annesi Mısırlıdır. Hamas Hareketi’nin kuruluşundan 6 ay sonra tutuklanan Zahhar 6 ay kadar hapis yatmış, 1992 yılında ise bir yıl süreyle sürgüne gönderilmiştir.

Zahhar röportajda hareketin Arap ülkeleriyle, özellikle de Suriye’yle olan ilişkilerine yeniden şekil vermesi gerektiğini ifade etti. Ayrıca seçim sonuçlarının Hamas Hareketinin tavrında ya da İsrail karşısındaki siyasetinde herhangi bir değişime yol açmayacağını da vurguladı.

Röportajın tam metni şöyle:

Filistin davasının bugün içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Filistin davası bugün en kötü dönemlerinden birini yaşıyor. 1948 yılında Arap devletleri işgal devletinin kurulmasını önlemek amacıyla bir ordu kurmuşlardı.

1956 ve 1967 yıllarında işgalci İsrail devleti Arap devletleri için düşman konumundaydı. Ancak 1967 yılında bu anlamda değişimlere şahit olduk. Mısır ve Amerika arasında kurulan ittifak gerçek bir değişimin de habercisi oldu. Zira Mısır işgal karşısında yürütülen direniş planını yönetiyordu. Ardından yaşanan Oslo Anlaşması çok daha büyük bir dönüşümün habercisi oldu. Zira bu anlaşmayla bizzat Filistin tarafından İsrail’in ’48 sınırlarını tanınmış oldu. Bu direniş karşısında işgalci İsrail’le işbirliği içerisine giren birçok Arap devletinin bile atmadığı bir adımdı.

Bu dava birinci dereceden İslami bir dava olmasına rağmen İslam dünyası bugün kayıp durumda… Avrupa dünyası ise Siyonistlerin özellikle de seçimlerdeki etki alanı dolayısıyla İsrailli düşmanın yanında yer alıyorlar. Dolayısıyla dava bugün en kötü zamanlarından birini yaşıyor. Tüm bu olumsuzluklar içerisinde yolumuzu aydınlatan yegane ışık 2006, 2008, 2012 ve 2014 yıllarında yaşanan savaşlarda işgale karşı mücadele etmiş olan direniş… Filistin direnişi 2005, 2006 yıllarındaki seçimlerde ve savaşlar sonrasında oluşturulan halk hareketlerinde görüldüğü üzere tüm dünyaya Filistin halkının çoğunluğunun Filistin direnişinden yana olduğunu kanıtlamış durumda…

Pazartesi günü Tahran’da yapılacak olan konferansla ilgili beklentileriniz neler?

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, bu konferansın benzerlerinin Endonezya’da, Malezya’da, Senegal’de, Sudan’da da yapılmasını ümit ediyoruz. Ancak üzülerek söylüyorum ki, bugün çok sayıda kişi “onlar Şii, bunlar Sünni, şunlar Arap, onlar başka birşey” gibi çeşitli nedenler üreterek konferansa iştirak dahi etmiyor. Ne yazık ki, batının bölme planları başarıya ulaştı. Biz bu komploların artmasını değil son bulmasını ve artık bu tür toplantılardan pratik çözümler çıkmasını bekliyoruz. Filistin davasına destek verenlerin maddi bakımından, silah yardımı ya da siyasi olarak vs. pratik adımlar atmalarını bekliyoruz.

Bugün direnişten başka hiçbir dayanağı olmayan bir Filistin davasından mı söz ediyoruz?

Diyelim ki, sen Filistin davasını destekliyorsun. Bu desteğin bir ifadesi olarak bu davaya ne sunarsın? Fas, Senegal Filistin davasını destekliyorlar. Peki bunun pratiğe dökülmüş bir örneği var mı? Destek vermek ne anlama geliyor. Ben dünyanın 1/3’ünü oluşturan İslam dünyasından söz ediyorum. İslam dünyası Filistin davasına ne türden bir destek veriyor? Evet, İran direnişe destek veriyor. Ancak İran’ın tek başına verdiği destek nükleer bombalara sahip olan İsrail’le Gazze’deki direniş hareketlerinin ya da Batı Şeria ve Kudüs’te baskı ve zorbalıklara maruz kalan Filistin halkının eşdeğer bir konuma gelmesi için yeterli olur mu? Denklikten söz ediyorum. Filistin’e yapılan destekler Filistin direnişinin İsrail’in yok olmasını sağlayacak stratejik bir dengeye ulaşması için yeterli değil…

Bu duruma karşı mücadele etmek ve söz konusu ülkelerin Filistin davasını desteklemelerini sağlamak nasıl mümkün olabilir?

Biz çaba sarf etmeye devam ediyoruz. İran’la olan ilişkilerimizi daha da güçlendirmekten yanayız. Ancak bu çabamız karşısında bize uygulanan yaptırımların bir ifadesi olarak size bir örnek vermek istiyorum. Biz direnişe destek veren bu konferansa katılmak için İran’a gitmek üzere Refah Sınır Kapısının açılmasını talep ettik. Hala bu hususta bir söz alamadık.

Tüm bunlara rağmen olumlu gelişmelerin yaşandığını da görüyoruz. Hamas ve Kahire yönetimi arasında yakınlaşmadan söz ediliyor.

Evet, doğru… İnsanların dışarıya çıkabilmesini ve bizim de bu konferansa katılabilmemizi sağlamak üzere çeşitli görüşmeler gerçekleştirdik. Henüz gelebilecek miyiz gelemeyecek miyiz bilemiyoruz. Burada şunu vurgulamalıyız ki, biz direniş ehliyiz. Arap ya da İslam ülkelerinin Filistin davası karşısındaki tavırlarını değiştirmeleri hususunda şunu söylemeliyiz ki, batıda ve özellikle de Amerika’da yaşanan son gelişmelerin Arap ve İslam ülkelerini böyle bir değişime sevk edeceğini düşünmüyorum. Şu bir gerçek ki, Filistin davası karşısında herkes korkuyor ve başını öne eğiyor.

Bugün bizim ilgilendiğimiz asıl mesele İslami Cihad ve Hamas hareketlerinin para ve silah yardımıyla desteklenmeleri… Eğer herhangi bir ülke tarafından siyasi bir destek sağlanırsa bundan da memnun oluruz elbette. Ancak asıl mesele yegane ümit parıltısı olan Gazze’nin sönmemesi…

Konuyla ilgili olarak Filistinli gruplar arasında yaşanan bölünmenin bu ümit ışığını olumsuz etkilediği ve bu mücadelenin kara bir lekesi haline geldiği ifade ediliyor.

“Bölünme” ifadesini sanki bizde bu durumun bir parçasıymışız gibi kullanılmamasını tercih ederim. Çünkü bölünmeye sebep olanlar biz değildik. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) tavır değişikliği gösterdi ve İsrail’le işbirliği üzerine kurulu bir tavrı benimsedi. Biz en başından beri aynı tavrı korumayı sürdürüyoruz. Ancak FKÖ tarihinden, programından, ahdinden vazgeçti. Daima “iki taraf arasındaki bölünme/anlaşmazlık” ifadesini kullanarak sözünden dönenle sözüne sadık olanı eşit göstermeye çalışıyorlar.

Diğer taraf dolaylı bir şekilde müzakerelerin verimsiz sonuçlandığını ifade ediyor. Siz de tavır değişikliğine gitmeye hazır olduklarını düşünmüyor musunuz?

Bu imkansız… Çünkü Yaser Arafat tek bir kelime söylediğinde dahi onu hapsedip aleyhinde karar çıkardılar ve yerine kendilerine uygun birini getirdiler. Mevcut yönetim kadrosu ile böyle bir değişim mümkün değil… Yapılması gereken yönetim kadrosunun da mevcut programla birlikte tamamen değişmesi ve yerine Batı Şeria’daki Filistin halkını temsil eden ve direnişi esas alan halktan bir yönetimin gelmesidir. Ancak onlar bunu yapabilecek güçte değiller! Çıkarları, bağlantıları, tecrübeleri ve korkuları onları bunu yapmaktan engelliyor. Bana göre değişmeleri imkânsız!

“Son Vaat” Savaşına hazırlanıyoruz!

Özellikle de Gazze’deki direnişin durumuyla ilgili olarak İsrail’le stratejik bir eşitliğin olmadığından söz ettiniz. Bu gerçeği göz önünde bulundurduğumuzda olası bir savaşa karşı nasıl bir hazırlık yapıyorsunuz?

Biz insanların bizim siyasi, ekonomik ve stratejik tavrımızı anlayabilmeleri için bazı kriterler belirledik. Birincisi; İsrail hiçbir şekilde Gazze’ye girmeye ya da Gazze’yi işgal etmeye güç yetiremez. Nitekim bizzat düşman tarafından, askeri analistler ya da stratejistler tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında bunun böyle olduğu alenen görülecektir. İkincisi; İsrail toplumu iki gruba ayrılıyor. Bir grup Gazze’yi “yıkın, yok edin” diyor. Bir diğer grup ise bu türden söylemlerin İsrail açısından olumsuz sonuçlar doğuracağını, ulusal güvenliği tehdit edeceğini düşünüyorlar. Zira saldırıların başlamasıyla havaalanlarının kapatıldığını, çok sayıda Yahudi yerleşimcinin de kaçmaya yeltendiklerini söylüyorlar. Bu da bizim açımızdan olumlu bir durum…

Bu aşamada şunu söyleyebiliriz ki, biz her ne şekilde olursa olsun özgürlüğümüzü kazanma talebinde değiliz. Biz öldürücü darbeyi vurarak özgürlüğümüzü elde etmek istiyoruz. Bizim ihtiyacımız olan şey öldürücü darbeyi vurmak için gereken neyse onu ortaya koymaktır.

Bu söz Gazze’nin haricinde tüm Filistin topraklarını da kapsıyor mu?

Elbette… Biz Filistin’in tamamı kapsayan ve Kur’an-ı Kerim’de de ismi geçen “Son Vaat” Savaşı’ndan söz ediyoruz. İsrail bizi asla yok edemeyecek. Ama biz İsrail’i yok edeceğiz!

Mısır’la yaşanan gelişme göreceli

Mısır’a dönecek olursak Mısır’la olan ilişkilerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz hem Mısır’la hem de diğer Arap oluşumlarla ilişkilerimizi yeniden tesis etme aşamasındayız. Ancak bu ilişkilerin yeniden tesis edilmesi bu ülkelerin oyununa ya da iç ve dış sorunlarına dahil olduğumuz anlamını taşımıyor. Bir eksende yer alarak başka bir eksenin karşısında durmak istemiyoruz. Arap dünyası malesef kamplaşmış durumda… Bir devlet başka bir devlete karşı konum belirler hale geldi. Biz ise yalnızca Mısır’la olan ilişkilerimizi normalleştirmeye çalıştık. Ancak onun haricinde Mısır’ın işine müdahil olmayız. Mısır’dan beklentimiz bulunduğumuz coğrafyanın direnişe engel teşkil etmesine değil yardım etmesine sebep olacak adımlar atmasıdır.

Bu hususta çok sayıda adımlar attık ve çok sayıda oturum gerçekleştirdik. Ancak bu anlamda Mısır’ın ya da diğerlerinin verdiği karşılığın bizim beklentimizi karşılamadığını söylememiz gerekiyor.

Ancak görüşmeler hala devam ediyor, değil mi?

Evet, devam ediyor.

İlişkilerde ilerleme kat edildiği ve anlaşmazlık defterinin kapatıldığı söylemi abartılı mı yani?

İlerleme belli bir seviyeyi aşmadı. Başlangıçta ilişkiler tamamen kopmuşken görüşmelere başlandı. Ancak yeterli seviyeye ulaşıldı mı? Asla!

Türkiye’nin desteği yeterli değil ve resmi olmayan kurumlar tarafından yapılıyor

Bir yandan Amerikan yönetiminin Türkiye’yle yakınlaşma çabalarına girdiğine şahit oluyoruz. Bu yakınlaşmanın gölgesinde Türkiye ile olan ilişkilerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Şayet konu Filistin meselesi değilse bile bu yakınlaşmadan dolayı endişeli misiniz?

Sevinç ya da endişe oyunu oynamıyoruz. Sevinmiyoruz bu durum karşısında, ancak kötü niyet de taşımıyoruz. Yaralıların tedavisi için Türkiye’deki resmi olmayan hayır kuruluşların bazı yardımlar alıyoruz. Bu tabi ki yeterli değil, ancak reddetme gücüne de sahip değiliz. Bu anlamda Türkiye’nin desteğinin büyümesini temenni ediyoruz. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun, zorlukların ve iç problemlerinin farkında olduğumuzu da ifade etmeliyiz. Aslında genel olarak İslam dünyasının Filistin davası karşısındaki tavrı beklentinin çok çok altında…

Hamas Hareketi’nin içinde darbe olmadı, hareketin siyasetinde herhangi bir değişim söz konusu değil…

Hamas Hareketinin henüz yeni atlattığı seçimlerle ilgili olarak Yahya Sinvar’ın zaferiyle artık yeni bir yönetimle karşı karşıya olduğumuz, zira Sinvar’ın askeri kanada olan yakınlığının savaş ihtimalini yükselttiği yönünde söylentiler duyduk. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Öncelikle asker olup da seçimlerde zafer ilan edenlerin tamamı aslında geçtiğimiz süreçte hareketin yönetiminde üye olmuş isimler oldu. Yahya Sinvar hareketin siyasi büro üyesiydi. Askerken siyasete atılmadı yani. Geçtiğimiz süreçte herkes gibi toplantılara da iştirak ediyordu. Hareket içerisinde askeri kanatta uzun zaman çalışıp daha sonra siyasi büroda görev alan çok kişi var.

Dolayısıyla ortada ne bir darbe, ne bir kavga ne de bir yenilik yok. Hakikatleri ve İsrail’in uydurduklarını doğru ayırt edelim. İsrail Hamas’ın sivil yönetiminde askeri bir zafer kazanıldığı şeklinde bir imaj çizerek sanki siviller direnişçi değillermiş ya da savaşan askerler siyasete karşı ilgisizlermiş gibi bir görüntü ortaya koymaya çalışıyor. Sonuç olarak siyasette ya da stratejide herhangi bir değişim söz konusu değil… Seçim sonuçlarıyla hareketin Gazze’deki lideri değişti. Tüm mesele bu…

Seçimler hala devam ediyor mu?

Gazze’de yönetimle ilgili seçimler sona erdi. Ancak hareket yönetimiyle ilgili seçimler hususunda özel düzenlemeler yapılıyor. Sona erince açıklayacağız.

Önümüzdeki süreçte hareketi kim yönetecek?

Kendisini aday göstereni seçeceğiz. Ben burada siyasi bir analiz yapmıyorum, var olan bilgileri aktarıyorum. Analistler falan kişinin şansının filan kişiden fazla olduğundan söz ediyorlar. Seçim sonuçlanınca ilan edilecektir.

Yakında ilan edilir mi?

Tarihi belirlemek İsrail’in faydalanacağı bir durum… Seçim sonunca açıklanacak.

Suriye, Libya ve Irak’la olan ilişkilerimizi yeniden tesis edeceğiz

Suriye’yle olan ilişkileriniz hususunda neler söyleyeceksiniz? Yakın gelecekte farklı bir yaklaşıma şahit olacak mıyız?

Arap dünyasında bir tufan yaşandı. Irak, Libya, Suriye, Lübnan tarumar edildi. Mısır’da, Sudan’da değişimler yaşandı, Türkiye’de bir girişim oldu. Tüm bu dalgaların ortasında boğulmamak için tek bir kaya parçası üzerinde hayatta kalmaya çalıştık.

Tüm bu meselelerin yatışmaya başlamasının ardından bugün yapmamız gereken küçük de olsa bir kayığa binip bu yarımadalara ulaşmak ve direnişe destek sağlamak olmalıdır. Söz konusu ülkeler yeniden dengeli ve istikrarlı bir çerçeveye oturduklarında bize düşen ilişkilerin yeniden tesis edilmesi olmalıdır. Çünkü bizim karşı karşıya olduğumuz İsrailli düşman çevremizdeki her şeyden çok daha güçlü…

Özellikle Suriye konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Suriye, Lübnan, Irak, Tunus, Fas, Libya, Sudan vs. hepsini içine alacak şekilde temennimiz ümmetin rolünü gereğince yerine getirmesi ve vahdetin yeniden tesis edilmesidir. Batıdan ithal edilen mezhepçilik ve ırkçılık gibi hastalıkların ümmeti parçalamak için kullanıldığına şahit oluyoruz. Malesef bize atılan mezhepçilik ve ırkçılık yemini yuttuk ve batının avı olduk.

Amerikan büyükelçiliğinin Kudüs’e aktarılması meselesi bizi ilgilendirmiyor!

İsrail Dışişleri Bakanı Netenyahu Washington’a bir ziyaret gerçekleştiriyor. Bu ziyaretten beklentiniz neler?

Bu ziyaretle elbette ki ilgiliyiz. Ancak yapılan açıklamalar bizi çok da ilgilendirmiyor. Trump Amerikan büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınmasını istiyor. Bu durum bizi çok da etkilemeyecek. Bizim planlarımız büyükelçiliğin Batı Şeria’dan Kudüs’e taşınması ile sınırlı planlar değil…

Bu büyükelçilik bugün ne kadar varlığını sürdürse de Filistin özgürleştiği gün söz konusu büyükelçilik ya Filistin büyükelçiliğine dönüşecek ya da İsrail büyükelçiliği olarak kalmayı tercih edip yok olacak! Bu hususta endişe duyanlar Doğu Kudüs’ü başkenti olarak görenlerden başkası değildir.

Netenyahu’nun büyük sorunlarla karşı karşıya olduğunu da söylemeliyiz. Soruşturma tamamlandıktan sonra mahkemeye sevk edilecek. Olanı biteni, hassaten İsrail ordusunu ve attığı adımları sıkı takip ediyoruz. Bu aşamada bizim için önemli olan tüm İslam ve Arap dünyasının sahip çıkması gereken direniş ışığının sönmesine engel olmak olmalıdır.