BÜYÜK DÖNÜŞ Yürüyüşünün Büyük HEDEFLERİ

Özel demeç veren Es-Sevabite, Büyük Dönüş Yürüyüşü’nün şimdiye kadar çok önemli kazanımlar sağladığına dikkat çekerek, Filistin davasını dünya liderlerinin gündemine sokması ve farklı kesim ve katmanlarıyla Filistin halkı arasında meydanda ulusal birlik sağlamasının bunlardan sadece bazıları olduğunu ifade etti.

Es-Sevabite ile yapılan röportajın detayları:

Hedef ve kazanımlar

Dönüş Yürüyüşleri hakkında ne söyleyeceksiniz? Amaçlarını gerçekleştirmede başarılı oldu mu? Bunların bir faydası olacak mı?

Büyük Dönüş Yürüyüşü için program hazırlanıp son rötuşlar da yapıldıktan sonra birçok hedef masaya konuldu. Sürecin aşamalı işlemesi ve bir stratejiye göre devam etmesi bunlardan ikisidir. Bu hedeflerin önemli bir kısmında başarı kazandığımızı düşünüyorum. Geri kalanları da gerçekleştirmek üzereyiz.

Bana göre gerçekleşen en büyük hedef, meydanda farklı kesim ve katmanlarıyla Filistin halkı arasında birliğin sağlanmasıdır. Dünya kamuoyuna yansıyan tablo, hizbi çekişmelerden uzak sadece ulusal bir tablodur. Sahaya hakim olan, grupları, kurum ve kuruluşları, aşiretleri, kanaat önderlerini, kadın ve gençleri temsil eden Yüksek Ulusal Heyet’tir.

Diğer taraftan biz direnişi sosyal bir halk hareketi şekline soktuk. 2000 yılı ve öncesi yaşanan intifadalarda daha çok silahlı direniş hâkimdi. İntifanın sosyal ve halk boyutu bazen ortaya çıkıyordu. Bugün ise kelimenin tam anlamıyla bir halk direnişiyle karşı karşıyayız. Bu açık ve net bir mesaj taşıyor. O da dönüş hakkını savunma ve Filistin davasını tasfiye etmeyi amaçlayan projelere karşı durmaktır.

Aynı şekilde herkesin katılım gösterebileceği sosyal bir faaliyete dönüştürdük. Neticede her kesimden ve her tür meslekten insan imkânı ölçüsünde katılım gösteriyor.

Bize göre bu yürüyüşlerin en büyük kazancından biri bölünme, kuşatma ve Arap ülkelerinde meydana gelen gelişmeler nedeniyle gündemden düşen Filistin davasını dünya liderlerinin gündemine sokması, birçok çalışmada Filistin davasını baş gündem maddesi yapmasıdır.

Stratejik hedefleri ise, terk ettiğimiz yurdumuza dönüş hakkımızdır. Bu Filistin halkının tümünü altında toplayan bir başlıktır. Mücadelenin sürdürülmesi kapsamında başta Hayfa olmak üzere 1948 de işgal edilmiş Filistin topraklarında da sokaklar hareketlenmeye ve birçok yerde etkinlik yapılmaya başlandı. Daha da büyüyecek bu faaliyetler 1948 topraklarının tümüne yayılacaktır.

Peki, size göre, Dönüş Yürüyüşlerinde özellikle işgalciyi rahatsız eden husus nedir?

Büyük Dönüş Yürüyüşleriyle, Amerika’nın bölgede sürdürdüğü tehlikeli politikanın farkında olan Filistin halkı kulislerde Yüzyılın Anlaşması olarak konuşulan ancak şimdiye kadar ilan edilmeyen, buna rağmen ana hatları bilinen bu anlaşmaya karşı güçlü bir toplumsal ret olduğu konusunda Amerika idaresiyle Siyonist rejime sürpriz yaptı.

Sağlam adımlar atıyor ve halkımızın hedeflerini gerçekleştiriyoruz. Bu şekilde yürüyüşler aracılığıyla işgalciye kâbus yaşatıp onun bu toprakları işgal etme bedelini ağırlaştırıyoruz.

Büyük Dönüş Yürüyüşleri Filistin halkının hak ve hukukunu yok sayan, elçilik binasını taşıyarak bu halka karşı açıkça saldırganlıkta bulunan, Batı Yaka ve Kudüs’te inşa edilen yerleşkelere her türlü desteği verirken, Filistinli mültecilere yardım eden UNRWA’ya yaptığı yardımları kısan Amerika idaresine karşı doğrudan bir tepkidir.

Amerika idaresi bu tehdit ve şantajları hayata geçirirken dönüş yürüyüşleri başladı ve bu anlaşmayı hayata geçirmek için birlikte hareket eden Arap rejimlerine fren oldu. Dönüş Yürüyüşü gösterilerinden sonra Arap rejimleri Filistin halkının Yüzyılın Anlaşması’nın hayata geçirilmesine ve olmazsa olmazlarını yok sayacak projelere izin vermeyeceğini çok iyi anladılar.

Dönüş Yürüyüşü gösterilerinin durdurulması için heyet olarak size bazı öneri ve teklifler geldi mi?

Doğrusu dolaylı yollardan ve resmi olmayan kanallar aracılığıyla zaman zaman görüşmeler oldu oluyor. Ancak üzülerek belirtelim ki bütün bu görüşmeler Gazze’de yaşanan insani kriz boyutuyla alakalıdır. Hâlbuki bizim davamız insani yardımlar ve şartların iyileştirilmesiyle ilgili olmayıp, tamamıyla siyasidir. İfade edilen haklar Filistin halkının doğal hakkıdır. Bu hakkı uluslararası camia, dünya, Filistin Yönetimi ve Filistin halkının hakkına inanan herkesin kabul etmesi gerekir.

Heyette bütün Filistinlilerin ortak sözünün bulunduğunu ve bir tutum içinde olduğunu söyleyebilir miyiz?

Birlik ve konsensüs olmasaydı bu kadar kişiyi dönüş çadırlarında toplayamazdık ve Dönüş Yürüyüşü gösterileri de şimdiye kadar devam etmezdi. Yine atılan her adımda ortaya konan faaliyette insicam ve uzlaşı olmasaydı bu şekilde güvenli ve sabit adım atamazdık. Daha önce görülmemiş bir uzlaşı olduğunu söyleyebiliriz.

Uzlaşıyı engelleyen nedir?

Şayet ortada kapsamlı bir birliktelik varsa, o zaman size göre uzlaşı neden gerçekleşmiyor?

Tabi başka sorunlar var. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve Filistin Yönetimi liderleri hâlâ Gazze’ye başka bir ülkenin parçası olarak bakıyorlar. Bu tutumları ve kendi halklarının bir parçası olan Gazze’ye uyguladıkları yaptırımlar onların bu bakış açısını yansıtıyor.

Filistin Yönetimi’nin cezalandırıcı yaptırımları özellikle hastaların sevklerini vurdu. Hâlbuki bu nerede yaşarsa yaşasın tüm insanların en doğal hakkıdır. Yine şehit ve esirlerin ailelerinin maaşlarını kesmesi de hiçbir şekilde doğru değildir. Bunu düşünmek bile yanlıştır. Bu tavır, şehit ve esirlerin kahramanlıklarını ve ödedikleri ağır bedelleri hafife almak ve onlara yönelik sorumluluklarını görmezlikten gelme anlamına geliyor.

Yine bu yaptırımlar memur ve hizmetli kesimi de vurdu. Zoraki emeklilik insanları sıkıntıya koydu. Bu durum ekonomin bozulmasına ve dibe vurmasına neden oldu. Bölgede fakirlik birçok kesimi derinden vurdu.

Evet öyle. Ancak Filistin Yönetimi’nin yaptırımları üzerinden bir yıl geçti ve daha ağır yaptırımlar uygulayacağını ifade ediyor. Peki, bu durumda Gazze’deki ulusal konsensüsün tavrı nerede kaldı?

Siyasi güçler çabalarını sürdürüyorlar. Halk Cephesi olarak hâlâ bu çabaların sürdürülmesinden yanayız.

Sorun sadece gruplarla ilgili değildir. Onun kadar karar alma gücü ile de alakalıdır. Mahmud Abbas FKÖ çerçeve liderliğinin toplanması için karar alır, geçmiş politikasını gözden geçirirse, Ulusal Konsey’in ortaklık esası ve bütün kesimleri içine alacak birleştirici bir tarzda toplanması çağrısı yaparsa sorun büyük ölçüde çözülür.

Abbas’ın böyle bir adım atabileceğine inanıyor musunuz?

Sorun halkın her alanda yapacağı baskıyla alakalıdır. Gazze bunu iyi yaptı. Fakat Batı Yaka’nın da söylemesi gereken sözünün olması gerekir. Bölünmenin son bulması ve birlik anlayışının uygulanması için baskının çok yönlü olması gerekir.

İşgalci İsrail’in son saldırılarını ve direnişin buna misillemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Siyonist rejimin en son başlattığı saldırılar ve direnişin ona misillemesi bir gün süren bir savaşa dönüştü. 2014 savaşından sonra işgal rejiminin hiçbir kurum ve kuruluşu hesaba katmadan yaptığı saldırılarda yeni bir denklem dayatmasına izin verilemezdi.

Direniş, işgalciye “Sen çatışmanın angajmanlarını belirleyemezsin. Direnişin çatışmanın angajmanını değiştirme gücü vardır” mesajını vermek istedi ve fiilen de bu oldu.

Yine direnişin misillemesi ve karşılık vermesi “hani direniş?” diyenlerin seslerini de kesti. Özellikle 14 Mayıs’ta 60 kişinin şehit olmasıyla sonuçlanan katliamdan sonra bu sesler iyice yükselmişti. Direniş bu karşılığıyla düşmana karşı koymaya ve halkı korumaya hazır olduğunu, halkın zırhı ve koruyucusu olduğunu ortaya koydu.

Filistin halkı işgale karşı direnişinde hep yeni yöntemler geliştirmiştir. Bir yandan kuşatmayı kırma gemileriyle direnişini sürdürürken, diğer yandan işgalcinin Filistin toprakları üzerindeki varlığını reddetmek için barışçıl gösterilerle direnişini sürdürüyor. Aynı şekilde ortaya koyduğu en büyük mücadele yöntemi olan silahlı direnişle de kararlığını sürdürmektedir. Bütün bunlar Filistin halkının ruhunu yansıtıyor.

Kanaatimce olup biten düşmanla yeni bir raunt idi. Dolayısıyla bizim hazırlıklı olmamız gerekir. Direniş imkânları ölçüsünde Filistin halkının karşı karşıya olduğu zulüm ve sıkıntılar karşısında canları korumak adına yeni bir savaştan kaçınıyor. Ama aynı zamanda Dönüş Yürüyüşü gösterilerine de alan açıyor. İşgal rejimi bu yürüyüşleri başarısız kılmak için direnişi yeni bir savaşa çekmek istiyor.