BALFOUR Deklarasyonu: KANSER Hücresi İSRAİL’in Ortadoğu’ya Nakli

Bu deklarasyon Filistin halkının 101 yıldır çektiği sıkıntıların ilk durağıdır. Bu tarihle birlikte Filistin halkı, başka halkların görmediği zulümleri, baskıları, ölümleri, cinayetleri, alçakça katliamları gördü. Bunun sonucunda on binler şehit oldu, yüz binler yaralandı, milyonlar yurdundan oldu.

Kara ve karanlık deklarasyon… Küçük sözlerle bir halkın geleceği bir avuç Yahudi için yerle bir edildi. Dünyanın dört bir yanında toplanan Yahudiler İsrail adıyla Filistin enkazı; kadın, çocuk, yaşlı ve gençlerin kanı üstünde bir devlet kurdular. Katliam üstüne katliam yaptılar. Deir Yasin’den Sabra ve Şatilla’ya, Cenin’den Kefer Kasım’a kadar onlarca katliam yapıldı. Hiç durmayan bu katliamların yeni bir versiyonu şu anda Gazze’de yapılıyor.

Balfour Deklarasyonu olarak tarihe geçen belge, 1917 yılında İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Arthur James Balfour’un, o zaman Siyonist hareketin önde gelen liderlerinden Baron Walter Rothschild’e gönderdiği mektuptur. Bu mektup Batı’nın Filistin toprakları üzerinde Yahudilere ait bir varlığı inşa etmesinin ilk adımıdır. Bu mektupla İngiltere Filistin toprakları üzerinde bir Yahudi devletinin kurulmasını taahhüt ediyordu.

İngiltere Filistin’i işgal edip mandası altında tuttuğu bir süreçte aldı.  O zaman Filistin’de Yahudilerin nüfusu %0,5 idi. Bu deklarasyona “birinin sahip olmadığı bir toprağı hak sahibi olmayan birine vermesi’ adı verildi.

Deklarasyonun Filistin topraklarında hayat bulması için İngiltere var gücüyle çalıştı.

Dağılan milyonlar ve Filistin davasını tasfiye girişimleri

Temelden yalan, uydurma ve hain olan bu deklarasyonla, planlanan Siyonist varlık inşa edildi. 1948 yılında, yani bu deklarasyondan 31 yıl sonra Filistinliler zorla dünyanın dört bir yanına dağıtıldılar.

İstatistikler bugün 6 milyondan fazla Filistinlinin dünyanın değişik yerlerinde yaşadığını, yabancılık psikolojisi ve vatan hasreti içinde kavrulduğunu gösteriyor.

Karanlık ve zalim deklarasyonun 101’inci yıldönümümde Filistin davasının daha önce görülmemiş bir şekilde baskı altında olduğu, tasfiye etmek için dramatik adımlar atıldığı görülmektedir. Bir taraftan Siyonist işgal rejimi tarafından inşa edilen yeni Yahudi yerleşkeleri için Filistin toprakları çalınırken, diğer taraftan mevcut yerleşkeleri genişletmek için yeni toprak parçaları gasp edilmektedir. Siyonist rejimin bakış açısını hayata geçiren Donald Trump başkanlığındaki Amerika yönetimi ise, işgal altındaki Kudüs şehrini Siyonist rejim İsrail’in başkenti ilan edip, büyükelçilik binasını buraya taşıdı. Gazze ise on iki yıldan fazla süredir abluka altında, sürekli savaş ve saldırılara maruz kalmaktadır.

Amerika Başkanı Trump, Filistinlilerin yurtlarına dönüş hakkını, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Örgütü (UNRWA)’yı tasfiye ederek ve mülteci sıfatını ancak 40 bin kişiyle sınırlayarak tasfiye etmek istiyor. Bütün bunlara ek olarak Siyonist rejimin sürdürdüğü yeni Yahudi yerleşim alanları açma ve var olanları genişletme çabalarına da göz yummaktadır.

Filistin davasının tasfiyesi için Amerika ile el ele veren Siyonist işgal rejimi ise yukarıda ifade edilen çaba ve girişimlere ek olarak 1948’de işgal edilmiş Filistin topraklarında yaşayan Filistinlilere baskı yapmakta, onların aleyhinde ‘Yahudi Ulus Devleti’ gibi kanunlar çıkararak onları hedef almaktadır.

Ümmetin kalbine saplanan bir hançer gibi duran Siyonist rejimin kurulmasına zemin hazırlayan Balfour Deklarasyonu’nun üzerinden bir asrın geçtiği şu günlerde Arap dünyasında hareketli günler yaşandığını görüyoruz. Bu deklarasyondan en fazla zarar gören kesim kuşkusuz Filistinlilerdir. Ardından Arap ve İslam ülkeleridir. Çünkü o gün bu gündür bu yabancı varlık nedeniyle bölgede savaşlar hiç bitmedi. Gözyaşı dinmedi. Katliamlar durmadı.

Ancak celladına aşık idamlık adam gibi bugün bazı Arap ülkeleri gayri meşru bu varlıkla ilişkileri normalleştirmek, onu tanımak, normal bir varlık ve devlet olarak görmek, İslam coğrafyasının ortasına yerleştirilmiş olan bu kanser hücresini kökleştirmek için karanlık girişimlerde bulunuyor ve bu yönde çaba harcıyorlar.

Gözlemcilerin değerlendirmelerine göre ABD Başkanı Trump’ın Kudüs ve Filistin ile ilgili kararları Balfour’a çok benziyor; hatta onun ikinci bir müsveddesi niteliğinde. Balfour ile İngilizler Filistin’i Yahudilere hediye etmişti, Kudüs kararıyla Beyaz Saray beyi de Kudüs’ü işgal rejiminin ebedi başkenti yapmaya çalışıyor.

Uğursuz Balfour Deklarasyonu’nun üzerinden bir asır ve bir yıl geçmesine rağmen Filistinliler bulundukları yerlerde baskı, zulüm ve sindirmeye maruz kalmaya; sıkıntı çekmeye devam ediyorlar. Esir durumundaki vatanlarına dönme hayali ve umuduyla yaşıyorlar.

On yıldan fazla süredir Siyonist rejimle müttefiklerinin ablukası altında bulunan Gazze’de Filistinliler özellikle Cuma günleri gösteri ve yürüyüşler yapıyorlar. Büyük Dönüş Yürüyüşlerinin 32’nci cumasındaki faaliyetleri “Uğursuz Deklarasyon Düşsün” sloganıyla yaptılar. Filistin halkı bu gösteri ve yürüyüşleriyle bütün dünyaya Filistinli mültecilerin dönüş hakkını savunduğunu, kuşatmanın hayatı dayanılmaz hale getirdiği Gazze’de onurlu bir yaşam hakkı için mücadele ettiğini ve işgalci Yahudilerin Filistin’de bir vatanlarının olamayacağını bir kez daha gösterdi.

İçerde ve dışarıda yaşayan Filistinliler Balfour Deklarasyonu’nun 101’inci yıldönümünde bulundukları yerlerde etkinlikler yaparak, İngiltere’den Filistin halkından özür dilemesini talep ettiler ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan sorunları çözmesini ve Filistinlilerin terk etmek zorunda kaldıkları yurtlarına geri dönmelerine yardım ve destek vermesini istediler.