AÇLIK Grevinden ZAFERE – Eşinin Dilinden Şeyh Hıdır Adnan

Siyonist işgal mahkemesinin yargıladığı Şeyh Adnan’a bir yıl ceza verip zindanda yattığı süre ile yetinilmesi yönünde karar almasından sonra bir röportaj veren eşi, Şeyh Adnan’ın sağlık durumunun kötüleşmesine ve sesinin de kısılmasına rağmen dışarıya mesaj vermekten geri durmadığını belirterek, kendisinin bu zaferi özellikle zindanlardaki esir kadınlara, şehadetinin yıldönümünde İslamî Cihad Hareketi lideri Dr. Fethi Şikaki’ye, son açlık direnişinde kaybettiği annesine ve babasına ithaf ettiğini söylediğini ifade etti.

Sağlık durumunun kötü bir aşamaya geldiğini, salıverilmeden önceki gece hastaneye kaldırıldığını belirten eşi, Şeyh Adnan’ın sağlığıyla ilgili işgalcinin bilgi edinmesine izin vermemek için muayene ve tahlilleri reddettiğini söyledi.

Mahkeme salonunda gördüklerini de anlatan eşi “Dört kez kustu. Hareket edemiyordu. Çok bitkin ve zayıf düşmüştü. Sağlığının iyice kötüleştiği açıkça görülüyordu” dedi.

Kendisiyle yapılan uzun röportajda Şeyh Adnan’ın eşi, esiri açlık grevine iten sebepleri anlattıktan sonra, davasının yerel bazda ihmal edilmesini eleştirip, resmi insan hakları kuruluşlarına ihtiyaçlarının olmadığını belirterek, açlık grevlerinin direniş yöntemlerinden biri olduğunu hatırlattı.

Şeyh Adnan’ın tutuklandığı ilk andan itibaren gördüğü muamelenin kendisini açlık grevine zorladığını belirten eşi, işgal istihbaratının defalarca kendisine “bu sefer senin zafer kazanmana izin vermeyeceğiz” dediğini ifade etti.

Şeyh Hıdır Adnan’ın eşiyle yaptığımız röportajı sunuyoruz:

Şeyh Adnan’ı be sefer açlık grevine iten sebepler nelerdi?

Şeyh Hıdır Adnan’ın bu seferki açlık grevi farklıydı. Bu sefer idari olarak içerde tutulmuyordu. Yargılanmadan tutuklu bulunuyordu. Her mahkemede tutukluluk hali sebepsiz yere uzatılıyordu. Gizli bir idari karar olduğunu anladık. Şöyle ki: İşgal istihbaratı Şeyhin daha önce yaptığı gibi açlık grevine başlamasını önlemek için ona idari ceza vermiyordu. Bununla birlikte kendisine mesnetsiz suçlamalar yöneltiyor ve her seferinde yargılamayı başka bir tarihe erteliyordu.

Şeyh Adnan, işgal istihbaratını uyararak, tutukluluk halinin bir yılı geçmesi durumunda yine açlık grevine başlayacağını söyledi ve 2 Eylül 2018 tarihinde 17. oturumun ardından açlık grevini başlattı.

Açlık grevinin direnişin yöntemlerinden biri olduğunu, işgale karşı direnişin farklı şekillerinin olduğunu belirten Hıdır Adnan’ın eşi, Allah’ın kendisine güç ve kuvvet verdiği herkesin bunu yapması gerektiğini söyledi.

Şeyh Hıdır Adnan son tutuklanışında ne tür baskı ve sıkıntılara maruz kaldı?

Son tutuklanışından sonra görüştüğümüz Şeyh Hıdır bize, bu sefer işgal askerleriyle işgal istihbaratının hedefinde olduğunu söyledi. Son açlık grevinin bir nedeni de buydu. Bunun bir kanıtı olarak işgal askerlerinin onu tutuklarken ailesi olarak bize ve kendisine saldırmasıdır. Tutuklandığında Mecdu Cezaevine, oradan Rimon’a, buradan da tekrar Mecdu’ya nakledilmesi de diğer bir baskı ve cezalandırmaydı. Rimon Cezaevinde tutuklu ve cezası ağır olmayanlar bulunmamaktadır. Yaşananlar işgalcilerin ona özellikle baskı kurduklarını gösteriyor.

Yine görüşmemizde Salim Mahkemesine nakledilirken tanımadıkları kadın ve erkek askerlerin hakaretlerine ve aşağılamalarına maruz kaldığını söyledi.

Şeyh Adnan bu sefer idari kılıflı bir cezayla karşı karşıya kaldı. Kendisine yöneltilen suçlamaların cezası altı veya yedi ayı geçmiyor. Ancak işgalci daha ağır cezalar vermek için bahaneler arıyordu ve daha fazla içerde tutmak istiyordu.

Şeyh bu duruma teslim olmadı. Sadece o değil, zaferi tadan ve işgalciye karşı üstün gelme zevkine varan hiç kimse işgalcinin merhameti altında kalamazdı. Yargıç açıkça Adnan’ın tutuklu kalmasını ve hiçbir şekilde dışarı çıkmamasını istediğini söylüyordu.

Şeyh Adnan bu açlık greviyle hangi mesajı vermek istedi?

Şeyh Hıdır Adnan, bu açlık direnişiyle işgalciye sadece idari ceza için değil uğrayabileceği her türlü zulüm için açlık grevi başlattığını, yeryüzünde yaşayanlar olarak sadece idari değil her türlü tutuklamayı reddetme hakkına sahip oldukları, haksız tutuklamaları reddettikleri gibi, nakil ve yargı sürecinde esirlere yapılan muameleleri de reddettikleri mesajını verdi.

İşgalcinin zulüm ve barbarlığıyla esire saldırmasından sonra esirin de sahip olduğu bu kılıcı çekmesi hakkıdır. İşgalin her türlüsü batıldır. Ona karşı direnmek ise bir haktır. Bu zalim ve barbar işgalciye karşı esir boş mideden başka bir şeye sahip değildir.

Son bilgilere göre esir Şeyh Hıdır Adnan’ın sağlık durumu nasıl?

Şeyh Hıdır Er-Ramle Cezaevi Hastanesinde bulunuyor. Kendisine yapılmak istenen tahlil ve muayeneleri sürekli reddediyor. Ancak uzun uğraş ve tartışmaların ardından onu zorla hastaneye götürüp muayene ettiriyorlar. Birinci açlık grevinden beri hep bunu uyguluyor. Çünkü tahliller kendisinden çok işgalciye yarıyor. Onu bildiği için tahlil ve muayene vermiyor.

Bu direnişi başlatanlar sağlıklarını düşünmüyor ve arkalarına da bakmıyorlar. Sağlık durumuyla ilgili bilgi sadece işgalciye yarıyor. Çünkü bunun üzerinden esirin direncini öğreniyor. Bu şekilde sağlık durumunu ve dayanma gücünü öğrenen işgalci baskı zamanını ayarlıyor ve esirin cezaeviyle ilgili savaşını ne zaman sonlandıracağını tahmin ediyor.

Son açlık grevinden sonra Şeyh Hıdır ile bir görüşmeniz veya iletişiminiz oldu mu?

Maalesef olmadı. Avukatın aracılığı dışında bir görüşmemiz ve iletişimimiz olmadı. Çünkü açlık grevine başlamasından beri tek kişilik hücrede tutuluyor. Önce Rimon Cezaevindeki tecrit odasındaydı, ardından El-Celeme’de tecrit odasına konuldu. Kendisine uygulanan baskı ve yaptırımlardan hiç haberimiz yok.

El-Celeme Cezaevindeki tecrit odasında daha önceci açlık grevlerinde yaşamadığı baskıları gördü. 190×190’lık bir alanda, oldukça karanlık bir hücrede elleri ve ayakları bağlı bir şekilde tutuluyor. Sular gün boyu açık, tuvalet de hücrenin içindedir. Hücrenin kapısı yok. Sadece demir parmaklıklar var. Gardiyanlar onu sürekli görsünler diye buraya almışlar. Böceklerle dolu hücreye subaylar sürekli gelip onu rahatsız ediyorlar.

Şeyh Hıdır Adnan’ın bu seferki açlık grevi öncekilere göre biraz ihmal mi edildi?

İşgalci aynı işgalci. Şeyh de aynı Şeyh. Dava da aynı dava. İşler önceki direnişten pek farklı değil. İşgalci bunu fazlasıyla önemsiyor. Şeyhin açlık grevini sonlandırması için başka esirleri aracı yapıyor. Şeyh bu sefer daha kararlı duruyor. İşgalci öncekilere göre buna daha fazla önem veriyor. İşgalci Şeyh’in sağlam iradesini biliyor. Şeyh bu kez su içmeyi de bıraktığından, işgalci korku içinde bocalıyor.

Açık söylemek gerekirse, birinci açlık grevinde halkın dayanışması daha fazlaydı. Çünkü Filistin Yönetimi istemişti. Filistin Yönetimi halktan meydanlara inmesini istediğinde halk iniyor. Herkes bunu biliyor. Başkana destek için gösteri istediğinde üniversite öğrencileri gösteri ve yürüyüşlere başlıyor. Fakat bu sefer Filistin Yönetimi ilgilenmiyor. Bunun da sebepleri var. Herkes Filistin Yönetimi’nin Şeyh Hıdır’a yaptığı baskıları biliyor. Toplu açlık grevinde eylem çadırında iken Şeyh’e yapılan saldırıyı herkes gördü.

Bugün sadece Şeyh’in meselesinden bahsetmiyoruz. Filistin halkıyla ilgili meseleleri konuşuyoruz. Esir kadınların meselesinin üzerinden elli gün geçmesine rağmen ve onlara ait alana kameralar takılmasına rağmen toplumda ve Filistin Yönetimi’nde bu konuda bir ses yok.

Sorun Filistin Yönetimi’nin zilleti kabul etmesidir. Esirlerin sorunu onların artık öncelikli meselesi değildir.

Basın-yayın organlarının bu son açlık grevini işleyişini nasıl görüyorsunuz?

İşgalci Şeyh Hıdır’a baskı uyguluyor. Onunla ilgili hiçbir bilgi ve haberin çıkmasına izin vermiyor. Avukatların da onu ziyaret etmelerini engelliyor. İşgal rejimi ambargo uyguluyor. Çünkü bu meselede basının etkisini biliyor. Aynı şekilde Siyonist işgal rejimi parlamentosundaki Arap vekillerin dayanışmak için kendisini ziyaret etmelerine de izin vermedi. Açlık grevindeki esirlere destek için 1948 topraklarında yapılması planlanan faaliyetlere de müsaade etmedi.

Şimdiki açlık grevindeki gelişmeleri nasıl takip ettiniz?

Duygular değişmiyor. Şeyh’ten bahsedince, eşimden önce övündüğüm ve şeref duyduğum bir komutandan bahsediyorum. Peki ya bu komutan benim eşim ve yedi çocuğumun babasıysa. İşgalciyi iyi bildiğimizden bu sefer endişe duymaya başladık. Biz Şeyh’in düşünce ve ilke sahibi olduğunu, bunlar için mücadele ettiğini, bunlar için kendini feda edebileceğini biliyoruz.

İşgalci avukatlar aracılığıyla bize, bu sefer Şeyh’in zafer kazanmasına izin vermeyeceklerini, daha önceki seferlerin de intikamını alacaklarını ilettiler.

Zaferin Allah’ın elinde olduğuna, Allah’ın onu muzaffer kılacağına inancımız tamdı. İnsanlar yanında durmasa da, onu desteklemese de Allah’ın onu üstün kılacağına inanıyorduk.

Şeyh Hıdır tutuklandığında Siyonist subay benden vedalaşmamı istedi. Ben ona “Biz ancak omuzların üzerinde taşınırken onunla vedalaşırız. O daha önce size rağmen, güç ve barbarlığınıza rağmen muzaffer olarak geri dönmüştü” dedim.